Hasan Barın
[email protected]
"Yazılarınızı kısa tutuyorsunuz, okurken keşke bitmeseydi diyorum" diyerek latiflik gösterip beni onurlandıran okuyucularıma ithafen!
İki adamı karşılıklı dikerler ortalarına bir rakam yazıp, bu rakamın kaç olduğunu
sorarlar. Biri altı diğeri ise dokuz der.
Bulundukları fiziki konum ve görüş açısına göre altı diyeninde, dokuz diyeninde dediği doğrudur.
Aynı zamanda;
Rakamın doğruluğunun bilgisi yazan kişinin yazmak istediği rakamla alakalı olduğundan ikisinin bakış açısı da doğrudur.
Masumane bakış açısına söylediğinin masumane doğruluğuna bir örnek daha:
Altı kör adam vardı ve öğrenmeye çok hevesliydiler.
Nasıl olduysa "fil" diye bir canlının olduğunu duymuşlardı ancak nasıl bir canlı olduğunu bilmiyorlardı.
Fil denilen bu canlının neye benzediğini öğrenebilmek için birisine danıştılar. Danıştıkları kişi
"Filin vücuduna dokunarak nasıl bir canlı olduğunu öğrenebilirler" düşüncesiyle kör adamları
filin yanına götürdü.
İlki file yaklaştı ve dokunma fırsatı bulamadan karnına çarpıp "Tanrım bu fil, duvardan başka
bir şey değil" dedi.
İkinci dişine dokunup ve kararını verdi, "Bu şey oldukça düzgün, sivri ve yuvarlakça. Fil denilen şey, mızraktır aslında".
Üçüncü hayvana sokulup kıvrımlı hortumunu tutunca zekice atıldı, "Anladım, fil olsa olsa bir yılandır".
Dördüncü, filin dizine sürünce elini, "Ağaçtır" deyip, sabitleştirdi fikrini.
Beşinci, kulağına erişip şöyle söylendi: "En kör adam bile ne olduğunu bilir, fil yelpazedir".
Altıncı, filin çevresinde taranırken tesadüfen kuyruğuna dolanıp, "Anladım bu fil düpedüz bir halattır", sonucuna vardı.
Bu altı kör adam, her biri kendi fikrinde, katılaşan ve ısrarlaşan bir kavgaya tutuşurlar.
Her biri düşüncelerinde kısmen haklı ve aslında her biri kesin yanlış.
Bu aynı zamada;
Bir olgunun; altyapısız bilgi birikimiyle, bütün olarak algılananamadığı, sabit ve tek bakış açısıyla
yorum yapıp; bu doğruyu sabitleyip şiddete vardıracak kadar savunmaya cansiperane şekilde savunmaya da
güzel bir örnektir.
Konu ne olursa olsun, yanlış olma olasılığını da dikkate almak gerekir.
Albert Einstein'e çok güzel, alımlı ama akıl ve bilgi açısından biraz saf ve noksan bir bayan işveli bir tavırla; "Gel seninle evlenelim, bir çocuk yapalım, doğan çocuğumuz hem güzel hem de zeki olsun" der.
Albert Einstein, her türlü olasılığı düşünen bilim insanı, hiç düşünür mü, hemen cevap verir.
"Ya tam tersi olursa"
Bu düşüncenin doğruluğunu anlamak için ikisinin evlenmesi, çocuklarının olması ve çocuğun da zeka testine tabi tutulması gerekirdi. Bizim bildiğimiz kadarıyla evlenmemişler, evlenmişlerse de bizim haberimiz yok.
Ama, bize tarihin öğrettiğinden haberimizin olan bir konu var:
Albert Einstein'ın çocuklarının annesi olan kocasının gölgesinde kalan
dahi Mileva Mariç bilim insanı olmasına rağmen, en küçük çocukları Eduard zihinsel ve ruhsal sorunları olan;
diğer oğlu Hans Albert ise babası kadar ünlü olamasa da bilim insanıdır.
İkiyle ikinin toplamının dört etmediğine; dört edip etmeyeceğini etkileyen başka faktörler de olduğuna dair güzel bir örnek diye düşünüyorum.
Bilim bir olasılığı doğruymuş gibi kabul etmediği gibi, kişiler evlenecekte çocuğun zekası şu olur diye ilerde olabilecek olayları tartışmaz. Sadece olasılıkları sunar.
Ama bazı teorilerin gerçekliğinin anlaşılması için çok uzun süre beklemeye gerek yoktur.
Şimdi de ünlü felsefistlerin bulunduğu bir tartışma toplantısındayız:
Felsefistin birisi: "Hayatta herşey gördüğümüz için vardır" diye bir savı ortaya atar.
Orada olan bulunan felsefistlerden biri anında cevap verir: "Otobanın kenarında dur, gözlerini kapa, öyle ya senin dediğine göre de sen görmediğin için otobanda olan arabalar da olmayacağından sana zarar vermeyecek,
hadi dene bakalım"
Denedi mi bilmem de, denediyse de inanın kendi adının bile doğruluğunun hipotezini sunamayacak duruma geldiğine emimim!
Bakın bir de değişik bir metot uygulanıp doğruluğunun anında uygulamalı anlaşıldığı örnekte var:
Adamın biri yolda kalp krizi geçirip yol ortasına yığılmış kalmış. Millet başına üşüşüp doktor modunda yardım etmeye çalışırlarken, nihayet gerçek doktor gelip koşmuş adamın başına. Tam nabza bakacak, orada bulunanlardan
biri yanına yaklaşmış: "Doktor Bey boşuna uğraşmayın, ben biraz önce cüzdanını çektim, hiç tepki vermedi adam ölmüş." demiş.
Bizde kendimize has olan pratik metot çok, yeterki siz isteyin!
Hangi metodu verelim abimize!
Bir de sadece bizim inandığımız, başkasının kabul edip etmediğinin umurumuzda olmadığı teorilerilerimiz, bakış açılamız vardır. Bunu deyince, ince bıyıkları havaya doğru bakan İspanyol Ressam, Salvador Dali geldi.
Soy isminden de anlaşılacağı gibi rahmetli tam bir deliydi.
Gazeteciler, Salvador Dali'ye bıyıklarına neden bu şekli verdiğini sorarlar: "Uzaylıların göndermiş olduğu sinyalleri daha iyi
almak için" diye cevap verir. Bu cevaba karşılık olur mu öyle şey diye konuşulduğunda; "benimkiler alıyor sizinkiler
almıyorsa sizin sorununuz, bıyıklarınızın alıcı ayarlarıyla oynayın" cevabı alacaklarını bildiklerinden bunu soramıyorlar.
bile.
Bir de başkalarının teorileriyle, teorilerinin dile getirilmesiyle oluşan sunni gerçekler vardır.
Yaşar Kemal'in "Yer Demir Gök Bakır" kitabında, köylüleri adamın birine, sürekli sen ermişsin evliyasın der. Adam ben öyle değilim dese de kimseyi inandırmaz. Aylar-yıllar sonra baskılara dayanamaz ve kitabın sonunda dervişlik evrimini tamamlayarak kendinin derviş
olduğunu kabul eder.
"Bir insana kırk defa deli dendiğinde delirir." sözü de kanımca buradan gelmekte.
Gazeteciyim, sorgulayacağım ya, hadi bakalım benim aklıma deli sorular geliyor
Peki 39 defa dendiğinde deliliğe ramak kaldığı mı, kırk bir defa dendiğinde delilik konusunda yüksek lisans mı yapmış olduğu mu anlaşılıyor.
İyi de ben bu lafı kendim için en az bin defa söylendiğini kulaklarımla duydum, kulaklarımla duymadıklarım ise ayrı.
Şimdi ben ne oluyorum?
Aslına bakarsanız bu sorunun kendimin bile tamamıyla kabul ettiğim doğru cevabını biliyorum:
ZIRDELİ
Bakın gördünüz dimi; başkalarının etkisiyle ve kendimin de kabulüyle dakikasında kendimi bile zırdeli yaptım.
Kendi olayımda da ve bu kadar anlattığım olayın sonuçlarına ulaşmak aslında çok basit:
Sabit gösteren gözlüğü takın, yanlış olabileceğini sorgulamakla görevli beyninin o bölümünü yok say, ait olduğun toplumun veya kendi tabulaştırdığın görüşlerini beyninde sabitleştir; sana gelecek
karşı soruların kendine has cevaplarını, çarpıtacileceğin mevzuları önceden ezberle, aksi sorulara kulağını tıkayıp ta bir iki pratikte yaptın mı oldu bitti.
Olmadı mı?
En son çare eksik gördüğün oradaki tribünün de onaylayacağı kişiliğine; her insanda olduğu gibi onda da hatalar vardır, onlara saldır!
İnsanlığından, davasından, ilimden, bilimden, adaletten, savunduğunun yanlış olabileceğini düşünenlere, doğrudan ödün vermeyenlere selam olsun!
Sağlık, huzur, saygıyla kalın!