BOZKURTLARI KİM DİRİLTECEK?
Herkesin bildiği gibi 1990’lı yılların başından beri artık bir Türk Dünyası gerçeği var… Ve bu gerçeği artık dost-düşman herkes görüyor ve kabul ediyor. 1996-99 yılları arasında Kazakistan’da Öğrenci Temsilcisi, 2005-2010 yılları arasında da Türkmenistan’da öğretmen olarak görev yapmış; bu arada Özbekistan, Kırgızistan ve İran’ın da bir kısmını gezip görmüş birisi olarak o ülkelerin halklarını da az çok tanımış bulunmaktayım. Gerçek şu ki ilk dönemlerde; özellikle Kazakistan’da sıradan vatandaşla görüşmelerimizde Kazak ve Türk halklarının kardeş olduğunu anlatmaya çalıştığımızda; “doğru doğru, hepimiz müslümanız” anlayışından öteye geçilmiyordu. Ancak akademisyen çevrelerle yaptığımız temaslarda, onların Kazak, Kırgız, Özbek, Türkiye Türkü anlayışından öte, bütün bunların temelinde bir Türklük anlayışının bulunduğunu görüyorduk. Hatta 1997-98 ve 99 yıllarında bu akademisyen çevreyle birlikte Nevruz ve 3 Mayıs programları gerçekleştirmiş bulunmaktayız. O yıllarda birlikte görev yaptığımız gerek Elçilik görevlilerimiz, gerek öğretmen arkadaşlarımız gerekse oralarda ticaret yapan iş adamı arkadaşlarımız, bu törenleri ve bayram kutlamalarını çok iyi hatırlayacaklardır. Benzer programları daha sonra Türkmenistan’da da gerçekleştirmeye çalıştık. Ama oranın şartları başkaydı, oralarda o kadar etkili olamadığımız da bir gerçektir. Bugün tüm Türk Dünyasında, ortak bir “Türk kökenlilik” bilincinin uyandığını memnuniyetle görmekteyiz.
Her iki ülkede de yaptığımız bu etkinlikleri tabii ki milli ve ortak duyguları, kardeşlik bilincini geliştirmek amacıyla yapmış bulunmaktayız. Yapılan bu etkinlikleri, Elçiliklerimize bağlı Müşavirliklerimiz çalışanları ve oralarda iş yapan Türk Firmalarının bizimle aynı duyguları paylaşan saygıdeğer yöneticileri ve de tabii ki Türkçü- milliyetçi öğretmen arkadaşlarımızla birlikte gerçekleştirdik. Bu vesile ile yaptığımız o çalışmalarda katkısı ve emeği geçen herkesi hürmetle yad ediyorum. Yaptığımız çalışmalar elbette o günün şartları içersinde 1500-2000 kişilik mütevazi toplantılardı. Ha bunların arasında beş-altı bin kişi ile yapılan resmi bayram kutlamalarını saymıyorum. Ümit ediyorum günümüzde daha kalabalık kitlelere hitap edenleri yapılıyordur.
Şimdi bütün bunlardan sonra, bana göre bugün yapılması gereken bazı çalışmalar var. Yukarıda sözünü ettiğimiz çalışmalardan sonra, Türk Dünyası ülkeleri olarak ortak kültür çalışmalarının ardından bir ortak “Türk Dünyası Sineması” oluşturulmalıdır. Türksoy olarak yıllık yapılan çalışmalar var, ayrıca Türk Dünyası Kültür Başkenti çalışmaları var. Bunlar elbette çok güzel etkinlikler ama artık ortak filmler, diziler de yapılması gerektiğini düşünüyorum. Örneğin bir Atsız Ata’nın “Bozkurtlar” romanı filme alınabilir. Hatta TV dizisi yapılabilir. Yapılacak bu film veya dizi için Türk Dünyası’ndan her ülkenin en ünlü senaristleri romanı ortak olarak ele alıp ortak bir senaryo çalışması yapabilirler. Yine her ülkenin en yetenekli ve popülerlerinden oluşturulacak bir oyuncu ekibi ile çok ses getirecek bir çalışmayla, tüm Türk Dünyasında aynı günde vizyona sokularak yine dünyada ses getirecek bir etkinlik oluşturmak mümkündür, diye düşünüyorum. Yine bizim Yeşilçam ve Kazakistan’da Kazakfilm stüdyoları çok güzel çalışmalar yapıyorlar artık.Diğer kardeş ülkelerin de katılımıyla Ortak bir Türk Dünyası Hollywood’u neden olmasın?
Rahmetli Cengiz Aytmatov “Gün Olur Asla Bedel” adlı romanıyla Orta Asya Türklüğünü nasıl Mankurt olmaktan uyandırdıysa, aynı romandan uyarlanan film kitleleri Mankurtluktan kısmen de olsa kurtardıysa, Atsız’ın “ Bozkurtlar”ından yapılacak olan film veya dizi de Türk Dünyası gençliğini ortak tarih ve kardeşlik konusunda uyaracak, yani ölüm sessizliğinde olan Bozkurtları diriltecektir, diye düşünüyorum.
Yine Cengiz Dağcı’nın “Onlar da İnsandı” ve “O Topraklar Bizimdi” diye haykıran eserlerinden uyarlanacak film ve dizilerle unutulan vatan ve millet sevgisi, insan sevgisi edinme şansı olacaktır yeni nesillerin.
Ayrıca Enver Paşa’nın Orta Asya’da geçen son dönem hayat hikayesi gerçekçi bir anlayışla; sevabı ve günahıyla birlikte bir filme çekilerek gelecek nesillere miras bırakılabilir.
Bu eserlerin, tüm Türk Dünyasını kapsayıcı özellikleriyle ortak bir bilinç oluşturmak, geleceğe dönük ortak kazanımlar sağlamak mümkün olacaktır. Bütün ülkelerimizin Kültür Bakanlıklarınca desteklenecek böyle girişimler çok mu uçuk hayallerdir acaba, diye düşünüyorum. Bu düşüncemi akıllarımızın bir köşesinde bulunması için gündeme getirmek istedim. Bir gün gerçek olması en büyük dileğimdir.