hemle

VAHİDETTİN’İN İHANET BELGELERİ

Tarix:1-05-2020, 19:54
Baxış Sayı:1 001



TANER ÜNAL

DAVET ÜZERİNE İSTANBUL’A GELEN TÜRK HEYETİ VAHİDETTİN TARAFINDAN SARAYDA MEŞGUL EDİLİRKEN, AJANLARI TÜRK HEYETİNİN KALDIĞI MEKANA GİZLİCE GİDİYOR, HEYET ÜYELERİNİN ÇANTALARINI AÇARAK, ÇOK ÖNEMLİ BELGELERİN BİR NÜSHASINI ALIYORLAR, ÇALDIKLARI BU BELGELER VAHİDETTİN TARAFINDAN İNGİLİZ BAŞ KOMİSERLİĞİNE TESLİM EDİLİYORDU!

TARİHİMİZİN ÖNEMLİ HADİSELERİYLE TÜRK DÜŞMANLARININ İTHAM VE İFTİRALARINI ANLATMAYA DEVAM EDİYORUZ.
OKUYUNUZ PAYLAŞARAK OKUTUNUZ.

Bu gün milletimizin yarıya yakınını mankurtlaştıran Çanakkale ve Kurtuluş Savaşında Büyük Önder Atatürk ve Silah arkadaşları ile Türk askerinin destansı başarılarını ve kahramanlıklarını çekemeyenler, Yüzlerce mümtaz şahsiyetin hatıratlarından, hangi cephede hangi gün hangi saatte neler yaşandığıyla ilgili günlük ve saatlik askeri kayıtlarının yer aldığı Askeri kayıtlardan büyük emeklerle hazırlanan eserler ile dönemi yaşamış veya uzun yıllar araştırmış, yüzlerce tarihçinin yazdıklarına “resmi tarih” diyerek suçlamada bulunuyorlar.

Eğer bu gün iyi yönetilemiyorsak bu sadece halkın yarısının mankurtlaşmasından değil, bizlerinde yeteri kadar çaba gösterme gayreti içerisinde bulunmamızdan kaynaklanmaktadır. Bunun ilk yolu kendimizi ve çevremizi en yüksek düzeyde milli şuurla yetiştirmek mecburiyetimiz bulunmaktadır. Milli şuurun çok sayıda temel unsurundan üç tanesi çok önemlidir. Bunlar “Dil”,”Tarih” ve “Milli kültür”dür. Ülkemiz bilhassa son 25 yıldır hızlandırılmış ve artan bir şekilde savaş şartları yaşamaktadır. Bu savaşta 100 yıllık, 200 yıllık, 700 yıllık, 1000 yıllık hesaplar ters yüz edilerek önümüze konulmaktadır. İşte bu sebeple Tarih Şuuru öne çıkmaktadır. Eğer en yüksek Ulusal Bilinç/Milli Kültüre sahip olmak ve geleceğin Atatürklerini yetiştirmek istiyorsak tarihimizi çok iyi bilmek zorundayız. Türk tarihinin her dönemiyle ilgili ihanet şebekelerinin hazırladıkları tüm iftira ve yalanları yerle bir etmek zorundayız.

Değerli Arkadaşlarım,
Bu gün; Türk çocuklarına devşirme ruhu aşılayarak onları tarih sahtekârlığı yaparak aldatanlara cevap vereceğiz. Kendi saçmalıklarını benimseyenleri “inanan”, benimsemeyenleri de “kafir” kabul eden İşbirlikçilerin bir kısım yalanlarını yüzlerine vuracağız.

“Keşke Yunan galip gelseydi”diyecek kadar Türk Milletine düşman Kadir Mısıroğlu, Sarıklı Mücahitler, sayfa.32; Lozan Hezimet mi Zafer mi, I.Cilt sayfa.51 de “..Hakikate kıyılmış ve Kurtuluş Savaşının gerçek yüzünü örten şal, aradan elli yıldan fazla bir zaman geçmiş olmasına rağmen hâlâ bir türlü kaldırılamamıştır. ..Yarım asırdan beri devam eden pespaye yalanlar… Tahsi-sat-ı mestureden (örtülü ödenekten) cömert ihsanlarla (bağışlarla) yazdırılmış kitaplar…» diyerek Kurtuluş Savaşını anlatan eserlere ağır ithamlarda bulunmaktadır.

H. Hüseyin Ceylan, Büyük Oyun, I.Cilt sayfa.9’de «… doğruların yanlış, yanlışların doğru olarak gösterilmeye çalışıldığı ve bütün bunların da her türlü dayatmalarla millete zorla öğretildiği ‘yalan söyleyen tarih’…»diyerek Kurtuluş Savaşını anlatan eserleri yalancılıkla itham etmektedir.

Vehbi Vakkasoğlu, Son Bozgun, I.Cilt sayfa6 , 20’de «…Tarihi hadiseler ters yüz edilmiş, kahramanlar ile hainler yer değiştirmiştir… Gerçekler, günlük politikanın emrinde ve hizmetinde, icabeden değişikliklere uğratılarak kullanılmıştır.»derken Fikret Başkaya, «Yakın tarih tahrif edilmiş (değiştirilmiş), Milli Mücadele’nin gerçek dışı bir versiyonu geliştirilmiştir.»diyor.

Mehmet Altan, Kanal 6’da, 16 Mayıs 1995 Salı günü akşamı, Pusula programı «Resmi tarih tezi, Türkiye’de yalanlarla dolu bir şekilde ele alınmış ve sunulmuştur.»diyerek tarihimizi ters yüz ediyor.Halbuki Atatürk’ün ebediyete intikali sonrasında Zeki Velidi Togan öncülüğünde ve Batı’nın dayattığı şekilde Türk Milletinin 15.000 yıllık tarihinden vaz geçilerek Mete Han’dan başlatılan dar bir tarihe sığdırılması sağlanmış,Batı’nın uydurduğu Hint Avrupa nazariyesi gerçekmiş gibi kabul edilerek Türk tarihindeki tüm başarılar ve Türk ırkının şanlı tarihi Batıya mal edilmiştir.(Bu konuyu 3-4 bölüm halinde anlatacağız)

Hüseyin Yılmaz, İnkılap Kurbanları adlı senaryoyla düzenlenmiş “Cumhuriyetin ilk Yıllarında Devlet Terörü adlı kitabında (s.59-60) “…resmi tarihe inanmıyoruz… Yeni tetkikler, resmi tarihi bir yalanlar heyulasına çeviriyorlar.» derken,

Gayr-i Resmi Yakın Tarih Ansiklopedisi, I.C., takdim yazısı; 2.C., s.l 14.121’de «Bu ülkede yaklaşık yetmiş yıldır, ilkokuldan üniversite son sınıfa kadar eğitimin her kademesinde, bütünüyle sübjektif gözle kaleme alınmış, gerçek dışı, hayal ürünü, saptırma bilgilerle dolu «resmi tarih» okutula gelmiştir… Resmi tarih doğruları yeni nesilden saklıyor… Yakın tarih hâlâ sisler altında…» deniliyor.

Abdurrahman Dilipak, İhtilallar Dönemi, s.8’de «Resmi tarihin aldatıcı masalları…» derken Mustafa Müftüoğlu, Yalan Söyleyen Tarih Utansın isimli kitabının I.C. ön sözünde «Gerçek tarihle ilgisi olmayan neşriyat, tarihi günlük politikanın oyuncağı haline getirip ikbal sahiplerinin arzuları istikametinde yazıp söylemeyi adet edinen sözde tarihçilerle yapılmış ve ortaya atılan o yalan laflar, yıllar boyu, mektep sıralarından gazete ve mecmua sütunlarına kadar her yerde o kadar çok tekrarlanmıştır ki bugün o yalan lafların gürültüsünden, gerçek tarihin sesi duyulmaz olmuştur,» diyor.

Bir zamanlar devrimci görünümlü Nokta Dergisi,. 10, 5 Mayıs 1991 tarihli sayısı sayfa 10’da «tarihimizi toptan reddediyor ve sarih kaynaklarla oluşturulan ulusal tarih yazıcılarının eserlerine “Resmi tarih masalları!»deniliyordu.

Kendi soyun da bile Türk’ten gayrı dönme devşirme vd her unsurun yer aldığını açıklayan bir zamanların meşhur devrimcisi(!) Yalçın Küçük, Aktüel Dergisi, Sayı 36 sayfa 44’de (1992), «Türkiye’de tarih İnanılması çok zor bir masal niteliğindedir.»diyordu..

YETERKİ İSTESİN. İSTEYENE HER BİLGİ BELGE AÇIKTIR

İleri sürülen iddialardan en önemlisi devlet arşivlerinin gerçeklerin anlaşılmaması için kapalı tutulduğu yolundadır. (Cahiliye devrine döndüğümüz şimdilerde Mehdilik ve Mesihliğe önem verilmeye başlandığı için) Mesihliğe soyunan bir dönemin Cumhuriyet düşmanı Hasan Mezarcı İstiklal Mahkemesi zabıtlarının önsözünde “Yetmiş yıldır kat kat kilitli bodrumlarda gizlenmiş belgeler”den bahsederken

Vehbi Vakkasoğlu bu kitabında “Meclis zabıtları ,İstiklal Mahkemesi dosyaları gibi çok mühim tarihi malzeme hala gözlerden uzak tutulmaktadır. Vesikaların bir kısmı hala saklanmakta, araştırmacılardan gizlenmektedir.”diyerek gerçekleri saptırmakta,

Yalçın Küçük ise ”Tarihi ile bu kadar övünen devlet, savaş tarihi arşivlerini, resmi tarihçilerin dışında kimseye açmıyor” diyerek yalan söylemektedir.

Bunların bir iki istisna hariç tamamı Vahidettincidir. Kendi Cumhuriyet yıkıcısı düşüncelerinin zehirlerini genç beyinlere enjekte etmek için sarih hatıratlara, belgelere, harp vesikalarına dayalı olarak gerçek tarihimizi anlatmaya çalışan bütün tarihçiler ile ilgili suçlamalardan küçük bir kesit daha sunalım.

K. Mısıroğlu, Sarıklı Mücahitler, s.83’de «Hakikate saygısız birçok inkılap dalkavuk ve yobaz….vd » suçlaması yaparken Osmanoğulları’nın Dramı, s.21’de “Kiralık kalemler…» diyor.

V. Vakkasoğlu, Son Bozgun, 3.C., s.6’de «Tarih yalancıları…» derken GRYT Ans.1C, s.133, 319, 374’de “Mustafa Kemal ve İnönü’nün meddahları… Masalvari kitaplar yazmaktan başka iş yapmayanlar.” şeklinde suçluyor.

Tüm bu ümmetçi — Atatürk ve Cumhuriyet düşmanı taifesinin müştereken söyledikleri bir söz var oda «Gerçeği söylemek yerine dalkavukluk etmeyi tercih edenler.. » dir. Bu ithamı tüm Atatürkçülere yaparlar. Nitekim 90lı yılların başlarında köşe yazdığım zamanlarda Atatürkçü yazılarım sebebiyle bana da sık sık “ Dalkavukluk yapıyorsun” dediler.

ASIL DALKAVUK İFTİRACILARIN KENDİLERİDİR


Bir insan neden dalkavukluk eder?


Özellikle AKP’li yıllar başta öne çıkmış tüm siyasi faaliyetlerde gördüğümüz gibi “Çıkar için, Para için, Mevki için, itibar kazanmak için,…” böyle uzar gider.


Hâlbuki o gün bu günkü gibi Atatürkçü bir nesil henüz yoktu. Atatürk’e sahip çıkan siyasi parti olmadığı gibi bizim gibi tarih yazmaya çalışan Samimi Atatürkçülerin dalkavukluk yapacağı bir mercide bulunmamaktaydı. Bizden yaşça büyük ağabeylerimizin ise gözü yaptığı araştırmalardan başka bir şey görmüyor yazdığı eserin meydana getirdiği hayal dünyası içerisinde kaybolmuş vaziyetteydiler.

Dün olduğu gibi bu günde hiçbir vatanseverin yapmakta olduğu çalışmalar veya mücadeleleri sebebiyle bir bardak ayran içmediği bilinen gerçektir. Ufak veya büyük hiçbir menfaate tenezzül bile etmeyen Türkçüler, Atatürkçüler, Türk Milliyetçileri olarak bizlere iftira atan bu hainler güruhunun hayal bile edemeyeceği imkânlarımızı, hepsinden öte gençliğimizin en güzel yıllarını kaybettik! Burada hiç birimizin bu yaşadıklarımızla ilgili bir şikâyetimiz veya mağduriyet söylemimizin söz konusu olduğunu görmedim. Çünkü vatanseverler şehit kanları üzerine kurulu bu vatanda yaşadığı her çilenin kendisi için bir ödül olduğunun şuurundadır.

Bizlere bu iftiraları atan Gayrı Türk gayrı milli unsurların önüne 4 tane koyun koysanız onu bile güdemezler. Çünkü bunlar hayatları boyunca iftiradan başka hiçbir şey üretmemişlerdir. Bunlar ya din tacirliği yaparlar veya tarih sahtekârlığı yaparak vatanseverlere iftira atarlar. Birde dalkavukluk yaparak ikbal sahibi olurlar. Ancak ve her nasılsa bundan 25-30 yıl önce günlük geçim peşinde olan bu zat-ı muhteremler bir taşın üzerine diğerini koymadıkları halde, bu gün bunların torunları bile lüks jeeplere biniyor. Bu İngiliz ajanları bu gün yalılarda konaklarda ultra lüks sitelerde yaşıyorlar!

Sevgili Okurlar,
Haydi bizler ve bizim gibiler bir çıkarımız olmasa bile Atatürk’ü sevdiğimiz için ona iltimas geçtik diyelim, Yunanlı A.A.Pallis, Kuva-yı Milliyeci İbrahim Ethem, tarihçi Bernard Lewis, gazeteci Ö.Sami Coşar, Bulgar gazeteci Paruşev, bilim adamı Seha L.Meray, Eski Kızılordu komutanlarından Büyükelçi S.İ.Aralov, yedeksubay Şevket Soğucalı, Hindli araştırmacı Sinha, gazeteci İlhami Soysal, Tunuslu bilim adamı Abdülvahap Boudhima, bilim adamı Sina Akşin, Em,General Fahri Belen, Fransız Türkolog J.L.Bacque Grammont, öğretmen Baki Öz, Pakistanlı bilim adamı Yakup Mughul, yazar Attilâ İlhan, İngiliz bilim adamı AJ.Toynbee, yazar Peyami Safa, İtalyan Yüzbaşı Baj Makario, araştırmacı Fethi Tevetoğlu, Al¬man bilim adamı G. Jeschke, Arjantinli yazar Blanco Villalta, Avusturyalı Dagobert von Mikusch, Pakistanlı bilim adamı Hanif Fauk, araştırmacı Zeki Sarıhan, Kıymetli Bilim adamları Ümit Doğan, Zekeriya Türkmen, Mahmut Goloğlu, Şerafettin Turan, Turgut Özakman, Çetin Yetkin, Selahattin Tansel, Selahi Sonyel, ve bunlar gibi yüzlerce sarih kaynak kabul edilen önemli şahsiyetler tek bir şablona sığdırılabilir, resmi tarihi doğrulayan tutumları, ‘çıkarcı¬lık ve dalkavuklukla açıklanabilir mi?


Tarihi özet olarak anlatmak kolay değil. Celal Bayar’ın 8 Ciltlik “Bende yazdım” isimli anıları Erzurum kongresine varabiliyor. Yani sadece bir kişinin anılarını tarihi vakaları tespit ederek aktarabilmesi için 20 cilt kitap yazması gerekiyor. Kurtuluş savaşının askeri yönünün belgeleri ile anlatıldığı Türk İstiklal harbi dizisi 16 Cilt. Çoğu konularda özet geçilmiş. Binlerce kitap bile konuyu anlatmaya yetmezken, bu kadar derin bir konu ile ilgili bütün bilgi ve belgeleri okul kitaplarında vermek mümkün değil. Bunları öğrenmek için yazılanları okumak ve araştırmak mecburiyetimiz vardır. Bu nedenle “okul kitapları resmi tarihtir, gerçekler açıklanmıyor” dememiz haksızlık olur.

Kurtuluş savaşı, Mustafa Kemal ve Cumhuriyet’in kuruluş yılları ile ilgili olarak 1941 yılına kadar 227, 1957 yılına kadar 433, 1960 yılana kadar 1130,1968 yılına kadar 3959, 1974 yılına kadar 7.010 kitap yazılmıştır.Bu gün aynı dönemle ilgili yazılan kitapların sayısının on bini rahatça geçtiği söylenebilir.


İncelediğimizde görüyoruz ki Atatürk’ün ölümünden 3 yıl geçtiği halde dahi 227 kitap yazılmışken 1968’den 1974 yılına kadar 6 yıl zarfında yazılan kitapların sayısı 3051’dir. Bu dönemde yazılan kitapları incelediğimizde bunların resmi tarih olmadığı, belgelere ve bilgilere dayalı olarak serbest araştırmacılar tarafından kaleme alınmış eserler olduğu anlaşılır.

TARİHİ “RESMİ” VEYA GAYRI “RESMİ” OLARAK AYIRAMAYIZ. TÜM BELGELER ORTADADIR. KİMSENİN BİR DİĞERİNE ŞUNU YAZ DEDİĞİNİ GÖRMEDİM DUYMADIM


Değerli Arkadaşım,
Tarih’i resmi veya gayri resmi diye ayırmak ta doğru değildir. Bir tarihin ancak doğru olup olmadığı tartışılabilir.. Bir tarih ne resmi olduğu için yanlıştır, ne de gayri resmi olduğundan dolayı doğrudur.!
Kurtuluş savaşı Cumhuriyet ve M. Kemal ile ilgili kitapların %’98’i özel çalışmadır. Bunların kimi Türk kimi ise ecnebidir. Kimi sağcı kimi solcudur. Kimi doğulu kimi batılıdır. Dinleri, bulunduğu ortamlar ve meslekleri dünya görüşleri başka başka insanlardır.


Kaldı ki “İstiklal mahkemeleri” ile ilgili dosyalar 1973 yılından beri araştırmacılara açıktır. Hatta burada yer alan konular Ergün Aybars ve Ahmet Nedim tarafından yayınlanmıştır. Katıldığımız veya katılmadığımız konular başka bir yazı konusu olabilir ancak kendisini İslamcı kabul eden pek çok yazarda bu belgelerden faydalanmışlardır. T.B.M.M. Gizli celse zabıtları ise 1980 yılında yayınlanmıştır.

Gelelim yayınlanmayan diğer gizli belgelere..Genel Kurmay Başkanlığı Askeri Tarih ve Stratejik Etüdler Arşivi’nde Osmanlı’nın son dönemine ilişkin olanlarla birlikte yedi milyon askeri belge ile Atatürk’ün ölümünden 25 yıl sonra açılmak üzere Ziraat Bankası kasalarına teslim edilen ve 1964 yılında Genel Kurmay’a teslim edilen Atatürk’ün özel mektuplarından ve not defterlerinden oluşan belgeler bulunmaktadır. Bu belgeler bütün meraklılara açılmış ve bu belgelerden istifade ile bir çok kitap yazılmıştır. Hatta Atatürk’ün özel mektupları ve not defterlerindeki bilgiler üç kitap halinde yayınlanmıştır.


Cumhurbaşkanlığı arşivi 1991 yılına kadar araştırmacılara açık kalmış ancak 1991 yılında bilgisayara geçirilmek için araştırmacılara kapatılmış ancak Türk tarih kurumu ve Genel Kurmay Başkanlığı Askeri tarih ve Stratejik etütler arşivine birer nüshası verilerek araştırmacıların bu belgelerden mahrum kalması engellenmiştir.

Türk İnkılap Tarihi enstitüsü ve Türk Tarih kurumu arşivleri de araştırmacılara açıktır. Aynı zamanda Türk tarih kurumu bu bilgi ve belgeleri araştırmacıların daha çok faydalanabilmeleri için muhtelif kitaplar halinde yayınlanmıştır. Bu belgeleri geçerli kılan en önemli unsurda o dönemde yaşamış ve bu belgelerle hiç bir bağlantısı olmayan kişilerce kaleme alınmış hatıraların belgelerle tıpatıp benzerlik göstermeleridir.

TARİHİMİZE GEREKLİ ÖNEMİ VERMEK ZORUNDAYIZ

Tarih yazmak yoğun bir çalışma gerektirmektedir. 45 yıldır yoğun bir şekilde tarih araştırması içerisindeyim. Herhangi bir konuda yazabilmek için bazen 20 yıl o konuyla ilgili sarih kaynakları belgeleri toplamak başta konuyla ilgili çalışmak ve araştırma yapmak gerekiyor. Bizim gençliğimizde olayları yaşamış insanları bulup konuşarak en azından gerçekler ekseninde bir çalışma yapmak mümkündü. Bu gün o insanlarda atlarına binip gittiler. Özellikle 90’lı yıllardan itibaren çıkardığım gazete ve dergiler vasıtasıyla dönemin en kıymetli tarihçileri ve Bilim adamları ile birlikte oldum.

Onlarla aynı mekânlarda 15-20 yıl birlikte çalıştım. Her birisi abide olan tüm zamanını hatta kendisini vatana vakfetmek dışında bir çabası bulunmayan bu abide şahsiyetlerin yaşayanlarını saygıyla izliyorum. Ebediyete intikal edenleri de saygı ve dua ile anıyorum. Tabii ki aradan 20-25-30 yıl geçti. Devir değişti. İletişim çağındayız. Sosyal medya’nın en güzel tarafı burada hep beraber aynı okulda eğitim görür gibi olmamız soracağımızı anında sorabilmemiz veya cevaplayabilmemiz. Bu sebeple birbirimize faydalı olabileceğimiz her konuda öğrenmek istediklerimizi soralım. Tarihçilerimiz genelde bir dönem veya bir konu üzerinde çalışırlar. Mesela 19.yy Osmanlı tarihi ile ilgili soru sormak için İlber Ortaylıdan faydalanabilirsiniz. Ancak çok özel durumlar hariç ne yazık ki ulaşamazsınız. Benim uğraşı alanım tarihimizin her dönemini kapsayacak şekilde olmuştur. Tarihimizin herhangi bir dönemi ile ilgili öğrenmek istediklerinizi bana çekinmeden sorabilirsiniz. Ancak benim çalışma şeklim konu başlığı halindedir. Tabii ki her konu ile ilgili irticalen yazmamız bile en az bir iki günü alacağı için yapacağımız böyle bir çalışmadan sadece bir arkadaşımız değil tüm arkadaşlarımız faydalansın isterim. Bu sebeple eğer çok kısa bir olay ile ilgiliyse hemen anlatırım ancak karmaşık bir konuysa sıraya alırız paylaştığımız diğer konular gibi konu başlığı halinde anlatırız.

ORTA OKUL VE LİSE KİTAPLARI

Gelelim Ortaokul ve Lise kitaplarının konulara derinliğine girmediği özet geçildiği suçlamasına. Bir ortaokul, lise, hatta üniversite ders kitabı, Normalde 20 cilde sığdırılabilecek Kurtuluş Savaşını uzun ve ayrıntılarıyla anlatabilir mi?

Kaldı ki ne kadar uzun olursa olsun, bir tarih kitabı, hayatı bire bir yansıtamaz. En uzunu bile genişçe bir özet niteliğindedir. Bu yüzden, bütün olayları ve kişileri kapsamaz, ancak gerçeğin özünü ve ana çizgilerini yansıtır ve sadece belli başlı kişileri ve olayları vurgular. Boşlukları, öğretmenler ile ders kitapları dışındaki objektif ve ayrıntılı araştırmalar ve dürüst anılar doldurur ve tamamlar.


Tarihi, resmi ve gayr-i resmi diye ayırmak da doğru değildir. Bir tarihin ancak doğru olup olmadığı tartışılabilir. Bir tarih, ne resmi olduğu için yanlıştır, ne gayr-i resmi olduğundan dolayı doğru.


Resmi ya da gayr-i resmi bir tarih, yanlışları dolayısıyla elbette eleştirilebilir. Yanlış varsa eleştirilmeli, belgelere dayanılarak düzeltilmeli, yine belgelere dayanılarak eksikleri tamamlanmalıdır. Ama bu, öyle ulu orta, metotsuz, dayanaksız, önyargıyla, ayaküstü, kulaktan dolma bilgiyle yapılacak bir iş değil. Geniş ve sağlıklı bir tarih bilgisinin yanında, tarih metodunu bilmeyi ve ansiklopedik kültüre sahip olmayı da gerektiriyor. Kısacası, eleştirel tarihçilik, geniş bir hazırlığa ihtiyaç gösteren, ciddi bir iştir. Kurtuluş Savaşı ile ilgili bazı özel yayınlarda, geneli etkiyecek ağırlıkta olmamakla birlikte, unutkanlık, araştırma tembelliği, dikkatsizlik, bilgi ve kaynak yetersizliği, gelişigüzellik, yayma hazırlayanların nitelikleri, dar görüşlülük vb. sebeplerden kaynaklanan irili ufaklı hayli yanlış ve sübjektif değerlendirmeler bulunduğunu da belirtmeliyiz.

Bu sebeple binlerce tarihçinin her biri çok uzun yıllara baliğ yoğun çalışmalar neticesinde ortaya çıkmış pırlanta değerinde ki eserlerini “şurası yanlış” deme cesareti bile gösteremeden tümden “Bu resmi tarih” diyerek ağdalı cümlelerle ve cahilce kötüleyerek gençlerimizi ve milletimizi aldatmak Büyük Türk Milletinin mazisini tahrip etmek amacıyla yapılmış alçakça bir davranıştır.

Bu konuda asıl bizim şikâyetimiz bulunmaktadır. Bilhassa son on yıl içerisinde Atatürksüz bir Çanakkale Savaşı, Atatürk’ün olmadığı bir Kurtuluş Savaşı oluşturmak çabası vardır. Milli ve kültürel değerlerimiz sürekli zayıflatılmaktadır. Türk Milletinin milli varlığına yönelik olarak sürdürülen ve konusu ağır suç teşkil edecek kadar önemli bu çabaları üzüntüyle izliyoruz.

İNGİLİZ BELGELERİ NE KADAR GERÇEK

En çok tezviratı yapılan konulardan biriside İngiliz belgelerinin halkın bilgisine açılmadığı yolundadır. Bu öylesine işlenmiştir ki bu memleketin aldatılmış evlatları bir takım bilgilerin gizli İngiliz belgelerinin ortaya çıkması ile aydınlığa kavuşacağını zannetmektedir.

Kurtuluş Savaşı hakkında yazılmış ilk Türk eserlerinde, 1960’lı yıllara kadar pek az İngiliz belgesine rastlanır, çünkü İngiliz arşivlerinin büyük bölümü, araştırmacılara kapalıydı. Bu yüzden, resmi tarihler ve pek çok özel kitap, İngiliz belgeleri bilinmeden yazılmıştı.
Arşivlerin elli yıllık kapalılık süresi, genel bir kural olarak, hemen hemen her ülkede uygulana gelmektedir. Bu genel kuraldan ilk ayrılan ülke İngiltere oldu. İngiliz devlet arşivlerinin kapalılık süresi elli yıldan otuz yıla indirilmiştir.

Kurtuluş savaşı tarihimizden 1944 yılından sonra daha çok bahsedilmesinin sebebi İngilizlerin bu yıldan sonra gizli belge ve bilgileri yıl sırasına göre bölüm bölüm halka açmasından kaynaklanmıştır. 1960 yılına gelindiğinde 1939 yılına kadar olan kısım tamamıyla araştırmacılar açılmıştır.
İngiltere bir yandan arşivlerini araştırıcılara açarken, öte yandan sistematik belge yayınla¬rını da sürdürmektedir… 1919-1923 yılları Türkiye’si üzerine yayımlanan İngiliz belgeleri birkaç ciltte toplanmıştı. Oysa aynı dönemde Türkiye ile ilgili İngiliz Dışişleri Bakanlığı arşivinin yalnız bir dizisinde 723 cilt belge bulunmaktaydı.


İşte 1966 ile 1974 yılları arasında bu dönemle ilgili daha fazla kitap yazılmasının sebebi araştırmacıların beklenti içerisinde oldukları tarihin Hem İngiliz arşivlerinden hem de Türk arşivlerinden bütün çıplaklığıyla ortaya çıkmasıdır. Celal Bayar “Bende yazdım” isimli anılarında ilk seride açıklanan İngiliz belgelerine geniş şekilde yer vermiş hatıralarını teyit edecek belgeler koymuştur. Bu tarihten sonra bir çok araştırmacı yazar İngiliz belgelerini inceleyerek kitaplar yazdılar. İngiliz Parlamento tutanaklarından tutunda telgraf metinlerine hatta gizli servis bilgilerine kadar bütün belgeler Türk kamuoyuna aktarıldı. Bilal N.Şimşir İngiliz Belgelerine dayanarak kitaplar yazdı. Doğan Avcıoğlu 4 Ciltlik “Milli Kurtuluş tarihi” adlı eserinde İngiliz belgelerinden faydalandı. Sina Akşin, Mim Kemal Öke ve birçok yazar eserlerinde bu belgelerden istifade etti.

MUSTAFA KEMAL İNGİLİZ İSTİHBARATINI TESİRSİZ HALE GETİRMİŞTİR


İngiliz İstihbarat Servisini, yaygın ününe aldanarak, başarılı ve yanılmaz bir örgüt sananlar olabilir. Sakarya Savaşı sırasında Türk Cephe emirlerini ele geçirmek gibi şaşırtıcı başarılan yok değil. (B.N. Şimşir, Sakarya’dan İzmir’e, s. 213 vd.) Ancak bu ele geçen bilgilerden oluşan istihbarat raporlarının çoğu, masal durumundadır. Batılıların Türk Milletini küçümseyerek o gün için inandıkları bu masalları okudukça, İngilizlerin neden birçok konuda yanıldıklarını, bocaladıklarını anlıyoruz.

Nitekim Mustafa Kemal Paşa, İngilizlere sürekli yanlış ve değersiz istihbaratlar verdirerek onların tüm planlarını onlara yanlış ve değersiz yerle bir etmiştir. Kendisini öldürtmek için gönderdikleri Hindistan Müslümanlarını temsilen yardım için geldiğini söyleyen “Mustafa Sagir”adlı ajan ile görüşmek istemiş, yarım saat görüşmeden sonra arkadaşlarını ve görevlileri “Bu şahıs İngiliz ajanıdır” takibe alınız ve belli etmeden mesafeli davranınız” diyerek uyarmış tam faaliyete geçeceği anda kıskıvrak yakalanmış, İngiliz Mİ6 mensubu üst seviyeli özel yetiştirilmiş bir ajan olduğunu İngiltere tarafından Mustafa Kemal’i öldürmek için gönderildiğini hatta ve mahkemede başka ülkelerde işlediği cinayetlere kadar anlatmıştır.


Mesela Bütün komutanların Akşehir de bir futbol turnuvası için bir araya gelmeleri görüntüsü altında Kurtuluş savaşının planları kabul edilmiş İngilizlerin kurduğu “Kara Jumbo” adlı özel ajanlardan oluşan örgüt, tüm çırpınmalarına rağmen 26 Ağustos’ta başlatılan Büyük taarruz’dan haberdar bile olamamıştır. Demek ki başta vatansever insanlar olursa en zor şartlarda bile emperyalist ülkelerin istihbarat sağlaması bile mümkün olmamaktadır.

İNGİLİZ BELGELERİ BİR İKİ AYRINTI HARİCİNDE KURTULUŞ SAVAŞI TARİHİMİZLE UYUŞMAKTADIR

Sevgili Okurlar,
Yerli veya yabancı Tarihçilerin yaptıkları tüm araştırmalar İngiliz belgelerinin halka açıldığı görülmektedir. Nitekim Gordon Jeschke, Kurtuluş Savaşı ile ilgili İngiliz Belgeleri, s.XI vd.; S.R.Sonyel, Kurtuluş Savaşı Günlerinde İngiliz İstihbarat Servisi’nin Türkiye’deki Eylemleri, s. 349’da “İngiliz belgeleri, daha önce yazılmış Türk resmi tarihlerini, birkaç küçük ayrıntı dışında, doğrulamaktadır. Bu, Türk tarihçilerinin, itidal çizgisini korumuş olduklarını, abartıya ve süslemeye kaçmadıklarını gösteren çok önemli bir göstergedir” demektedir.


Bu konuyu çok daha uzatarak vaktinizi almak istemiyorum. Özetle de olsa anlattığımız gibi Osmanlı tarihi, Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet dönemi ile ilgili bütün yerli ve yabancı bilgiler belgeler ortadadır. Öyle kat kat bodrumlarda veya gizli yerlerde saklanmış bir kayıt bulunmamaktadır. Kurtuluş Savaşından bu yana yaşanan tüm hadiseler ortadadır.

VAHİDETTİN’İN İHANET BELGELERİ

Değerli Arkadaşlarım,
Dr. Salahi R.Sonyel’in Son Osmanlı Padişahı Vahidettin ve İngilizler başlığı altında Belleten Nisan 1975 sayısında yayınlanmış yazısı Vahidettincilerin hiçbir şekilde inkâr edemeyecekleri açık ve net bir belgedir.

Vahidettin hem Türk heyetinin tekliflerinin iletilmesine engel olmuş hemde İngiltere’nin İstanbul’daki diplomatik temsilcisi Sir Horace Rumbold’un, İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon’a 7 Mart 1922 tarihinde gönderdiği 232 sayılı gizli bir yazıdan anlaşıldığına göre, Vahidettin, Yusuf Kemal kurulu üyelerinden özel kâtip Kemal Bey’in kayınpederinin evinde bulunan valizini, katibin iki günlük yok olmasından yararlanarak ajanlarına açtırmış; içindeki altı gizli belgenin fotokopilerini çektirerek, belgelerin yine valize yerleştirilmelerini buyurmuş; fotokopileri, 6 Mart 1922 günü, emektar bir mabeyincisiyle, İngiltere Yüksek Komiserliği baş tercümanına göndermişti.


Tevfik ve Ahmet İzzet Paşaların ortaklığı biçimine gelen İstanbul yönetiminin, Milli Davamıza zararlı davranışlarına ek olarak, bu belgeleri Türk heyetinden çalarak İngiltere’ye vermekle kurtuluş mücadelesine en büyük darbeyi indiren Vahidettin olmuştur.

Mustafa Kemal, düşmanların Anadolu’yu kavgasız gürültüsüz bırakmayacaklarına inanıyordu. Bununla birlikte, bu inancını kanıtlamak, itilaf devlet adamlarının iç yüzlerini açıklamak, Türk tezini Batı’ya duyurmak ve o tarihlerde Yunanistan’a destek kazandırmak amacıyla Avrupa’da dolaşıp duran Yunan Başbakanı Dimitrios Gunaris başkanlığındaki kurulun ilişkilerini etkisiz bırakmak amacıyla, Avrupa’ya bir kurul göndermek için Bakanlar Kurulunda bir karar aldırıyordu.
(Tengirşenk, Vatan Hlizmetinde, age,s.254; Tevfik Bıyıklıoğlu, Trakya7da Milli Mücadele, c.I, Ankara, 1955,s.422-426.)

Kurula, Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal (Tengirşenk) başkanlık edecekti. Yusuf Kemal, Tevfik Paşa yönetiminin de desteğini eldeeder umuduyla, İstanbul yoluyla gitmek görüşündeydi. Oysa Mustafa Kemal, Beyrut yoluyla gidilmesini diliyordu. Ama, kurulun 4 Şubat 1922 günü Meclisin onayını alması ve Misakı Milli’ye bağlı kalacağına dair söz vermesi üzerine, İstanbul yoluyla gidilmesini kabulleniyordu. (Tengirşenk, age,s.254-255; Hikmet Bayur, yeni Türkiye Devletinin Harici Siyaseti, İstanbul, 1935, s. 255.)

Büyük Millet Meclisi yönetimi, böyle bir kurulun Avrupa’ya gönderileceğini Sadrazam Tevfik Paşa’ya bildirmesini buyurmuştu. İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon, İngiliz yönetiminin müsaadesini İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiseri Sir Horace Rumbold’a bildirirken, ne vakit isterse ayrı bir temsilci gönderebileceğini Sadrazam Tevfik Paşa’ya bildirmesini buyurmuştu.

Kurul, Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal’e ek olarak, dışişleri Bakanlığı hukuk danışmanı Münir Bey, siyasi işler müdürü Hikmet Bey, kalemi mahsus müdür vekili Ferit Beyle iki katipten oluşuyordu. Batı savaş kesimi harekât bölümü müdürü, genelkurmay subaylarından Binbaşı Tevfik Bey de yolda kurula katıldı. 7 Şubat 1922 Salı günü Ankara’dan ayrılan kurul, 15 Şubat günü İstanbul’a ulaşıyordu.

Ertesi günü, kurul başkanı Yusuf Kemal, İstanbul yönetiminin Sadrazamı Tevfik Paşa ve Dışişleri Bakanı Ahmet İzzet Paşa ile görüşüyor; Vahidettin yönetimin bu iki önderi, onu destekleyeceklerine dair söz veriyor, ama daha sonra ona oyun oynamaya yeltenerek, bir arzuhalci gibi Padişahın yanına sokuyor, zor bir durumda bırakıyorlardı. Yusuf Kemal, Padişahtan, Büyük Millet Meclisi yönetimini tanımasını dilediyse de, Vahidettin, ona karşılık vermek tenezzülünde bile bulunmadı. Yusuf Kemal’in daha sonra, «başarısızlıklarını görebilmesi için gözlüğe gereksindiğini» öne sürdüğü Vahidettin, Milli Mücadeleye katılanların en azılı düşmanıydı; dolayısıyla Yusuf Kemal’in sözleri onu hiç etkilemiyordu.

Bu yetmiyormuş gibi, Vahidettin, İstanbul yönetimi üzerinde etkisini kullanarak, bu yönetimi Avrupa’da resmen temsil etme yetkisini Yusuf Kemal’e verdirmedi. İstanbul yönetimi, Ahmet İzzet Paşa başkanlığında Avrupa’ya ayrı bir kurul göndermek kararını aldı. Böylece, siyasal durum karışık bir biçime getiriliyor; Yusuf Kemal’in görevi güçleştiriliyor ve Türkiye’nin düşmanlarına, bu ikilikten yaralanma fırsatı veriliyordu.

Tevfik ve Ahmet İzzet Paşaların ortaklığı biçimine gelen İstanbul yönetiminin, ulusal soruna zararlı davranışlarına ek olarak, kurtuluş mücadelesine en büyük darbeyi indiren Vahidettin olmuştur.

İngiltere’nin İstanbul’daki diplomatik temsilcisi Sir Horace Rumbold’un, İngiliz Dışişleri Banı Lord Curzon’a 7 Mart 1922 tarihinde gönderdiği 232 sayılı gizli bir yazıdan anlaşıldığına göre,

VAHİDETTİN, YUSUF KEMAL KURULU ÜYELERİNDEN ÖZEL KÂTİP KEMAL BEY’İN KAYINPEDERİNİN EVİNDE BULUNAN VALİZİNİ, KATİBİN İKİ GÜNLÜK GAYBUBETİNDEN YARARLANARAK AJANLARINA AÇTIRMIŞ; İÇİNDEKİ ALTI GİZLİ BELGENİN FOTOKOPİLERİNİ ÇEKTİREREK, BELGELERİN GENE VALİZE YERLEŞTİRİLMELERİNİ BUYURMUŞ; KOPYALARINI, 6 MART 1922 GÜNÜ, EMEKTAR BİR MABEYİNCİSİYLE, İNGİLTERE YÜKSEK KOMİSERLİĞİ BAŞ TERCÜMANINA GÖNDERMİŞTİR.
Belgeler İngiltere Yüksek komiserliği tarafından İngilizceye çevrilerek İngiltereye gönderilmiştir.
ÇALINAN BELGELER :

BELGE A : BATI SAVAŞ KESİMİ KOMUTANI GENERAL İSMET PAŞA’DAN YUSUF KEMAL’E MEKTUP


1 Şubat 1338 (1922)
«Kardeşim Yusuf Kemal Bey,
Bazı sorunların Bakanlar Kurulunda görüşülmesini doğru bulmadım. Sizin sükûtu sürdürmeniz çok iyi oldu. Kanaatımca, Avrupa gezisinden tek amaç, Misakı Milli’nin gerçekleşmesini sağlamak olmakla birlikte, Fransızların ahmakça kucaklarına düşmekten kaçınmalıyız. Bir çok kereler belirttiğim gibi, Asya’dan başka koruyucu ve melce bulamayız. Tanrı göstermesin, Rusların canını sıkarak, bu, çökmemize neden olabilir. göz önünde bulundurduğumuz amaç uğruna, Paris’e varışınızda, Bouillon’un (Franklin — Boullon, Seine — et — Oise mebusu, Radikal Sosyalist ve Fransız Senatosunun Dışişleri Encümeni başkanı, ayrıca Ankara Antlaşması olarak anılan, 20Ekim 1921 de Türk — Fransız Antlaşmasını imzalayan Fransız önderiydi.) düzenlerine kapılmayıp, ulusal şanımızı arttıracağınıza dair verdiğiniz demeçten çok memnun oldu. Geziniz sırasında tutumunuzu saptayacağınızda, size biraz cesaret vermek için bu bir kaç satırı yazıyorum. Paris’ten mektubunuzu beklerim. Dönüşünüzde herhalde bizi yine düşmanla boğuşur bulacaksınız. Tanrı sizlere ve bilere başarı sağlasın. İmza : İsmet».

BELGE B : YUSUF KEMAL KURULUNA REHBER OLMAK ÜZERE KALEME ALINAN YÖNERGE

«Dışişleri Bakanlığı, No: 21 İzmir sorunu, Ulusal dileğimizin İzmir’in boşaltılmasıyla yerine getirileceğini Poincare’ye anlatmalı. (Bu paragraf, İngiltere Dışişleri Bakanlığında altı çizilerek işaretlenmiştir) Raymond Poincare, 1922 de Fransız Devlet Başkanı ve Dışişleri Bakanıydı.

Ruslarla yapılan antlaşmaların metinlerini anlatmalı ve mümkünse yanlış (!) bilgi vermeli.
Fransızları, ilkbaharda yapılması kararlaştırılan savaşta kullanılacak mühimmatı göndermeye inandırmalı.
FranklinBouilon’u, maddi ve manevi araçlarla kazanmaya çalışmalı; bunda başarı sağladıktan sona, Londra’ya yapılacak öneriler konusunda kendisiyle danışmalarda bulunmalı.
Paris’de başarı sağlandıktan sonra, Londra’ya hareket edilmeli. Aksi durumda, İngilizlere yaltaklanmaktan (!) kaçınmalı».

BELGE C : ASYA’DAKİ İSLAM DEVLETLERİYLE YAPILAN ANLAŞMALAR; RUSLARA VE FRANSIZLARA MADEN İŞLETMELERİYLE İLGİLİ OLARAK VERİLECEK AYRICALIK HAKLARI

«Son öneriler. Dışişleri Bakanlığı, No: 17 (gizli dosya), Yusuf Kemal Bey’de.
(a) Asya’daki İslam yönetimleriyle yapılan anlaşmalar, Misakı Milli’ye tümüyle uymuyor. Bu anlaşmaların hazırlanması sırasında bir Sovyet delegesinin hazır bulunması, ulusal şeref için bir lekedir. Anadolu yönetiminin bu anlaşmalardan siyasal veya askeri her hangi bir yarar elde ettiğini sanmak gülünçtür. Batı’lı yönetimlerle bir anlaşmaya varmak, bu anlaşmaların iptalini gerektiriyorsa, bunun mümkün olabileceğini sezdirmeli, ama yapılacak anlaşma, Misakı Milli’nin çizdiği sınırları esas tutmalıdır.


(b) Demir madenlerini işletme imtiyazı için Rusların Çiçerin aracılığıyla önerdikleri yıllık beş buçuk milyon altın rubleye karşılık, bu imtiyaz Fransızlara verilirse, onların ne kadar ek imtiyaz bedeli ödeyeceklerini gizlice öğrenmeli.


(c) Çiçer’in 11.1.1922 tarihinde Büyük Millet Meclisi Başkanına gönderdiği notada sözünü ettiği madenler konusunu Franklin Bouillon ile görüşmeli; bu sorunu en geç 20 Marta kadar çözüme bağlamalı ve vereceği karşılığı gizlice Mustafa Kemal Paşa’ya bildirmeli»:

BELGE D : DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI KALEMİ MAHSUS MÜDÜR VEKİLİ FERİT BEY’İN İZZET PAŞA’YA GÖNDERDİĞİ MEKTUP

«Dışişleri Bakanlığı, 29.1.1338 (1922), şifre.
Misakı Milli’yi gerçekleştirmek için yakında İstanbul’a hareket edeceğiz. Roma’ya gitmemiz daha önce kararlaştırılış olduğu halde, orada durum çok karışık olduğundan, İstanbul’da dört gün kaldıktan sonra Paris’e hareke etmemizi daha uygun gördük. Paris’deki temsilcimiz Ferit Bey’le Boullon, daha önce sözünü ettiğimiz belgeyi ivedilikle hazırlayarak tamamlamamız için bize tel yazısı gönderdiler. Sevr Antlaşması ve son 40 yıl zarfında verilen kapitülasyon ve ayrıcalık haklarının İngilizleri ilgilendiren madde ve bölümlerini kapsayan belgelerden oluşan dosyaları gizlice hazırlamanızı dileriz. Kurulumuz, İstanbul’da etkili ve Fransızların güvendiği bir kişinin yardımından yararlanmayı, siyasal nedenlerden ötürü gerekli görüyor».

Belge E : İki zarf üzerindeki adresler
«Bay Albay Welch,
İstanbul’da İngiliz İşgal Ordusu Komutanı, kişisel».
Ankara : M.A., 27.1.1922.
Naile Sultan, Ankara: Halide Edip.
İstanbul’da resmi hükümet daireleri ve devlet adamlarıyla ilişki kurmaktan kaçınmalı; ama belgelerle ilgili olarak İzzet Paşa’yla görüşmeli. Ekselans Mustafa Kemal Paşa, Roma’ya gitmeden önce Paris’e hareket etmenizi doğru bulur. Yarın gece bizimle birlikte…»
Sir Horace Rumbold’un bu belgeyle ilgili mektubunun altıncı paragrafında yazdığı yorum:
«Belge E İki zarf üzerinde yazılı adresler ve görünüşte İstanbul’da yapılacak işlerle ilgili özel yönergenin bir bölümü. Söylendiğine göre, Yusuf Kemal kurulu, albay Welch’e verilek üzere bir tavsiye mektubu taşıyordu. Kurul, İngiliz işgal gücüne mensup olan Albay Welch’den, İngiltere’deki kişilere ve Lord Lamington’a verilecek tavsiye mektupları almayı umud ediyordu. Halide Edip Hanım, milliyetçilerden yana ve Mustafa Kemal’in ordusunda onbaşı olarak görev aldığı söylenen İstanbul’lu meşhur bir hanımdır«.

Belge F: Ferit Bey’den İzzet Paşa’ya Mektup
«Kapalı, 30.1.1338 (192)
Uçakla yapılan araştırma sonunda, Yunanlıların Eskişehir savaş kesiminde gene harekete geçtikleri anlaşıldı. Elde ettiğimiz bilgiye göre, ilkbahar harekâtıyla ilgili planlar ve kararlar, birkaç güne kadar İzmir’de hazırlanacak ve İngiliz Kurmay subaylarının da hazır bulunacakları gizli bir askeri konseyde görüşülecek. Savaş kesimlerinde görülen bazı olaylar, bu haberleri doğrulamakla birlikte, Ekselansınızdan bu konuda hiçbir bilgi alınmadı. Avrupa’ya yapacağımız gezinin esasları yarın gece Ekselans Mustafa Kemal Paşa’yla saptanacağında, bu konuyla ilgili soruşturmanın sonucu, İstanbul’daki siyasal çevrelerin görüşleri ve oradaki Rumların ne dereceye kadar harekete geçip faaliyet gösterebilecekleri konularında, Ekselansınızca gizlice soruşturma yapılmasını dilemek cesaretinde bulunuyoruz».


İngiliz diplomatik temsilcisi, bu gizli belgelerle ilgili yazısının son paragrafını şöyle bitiriyordu:

«Bu belgelerin mevsuk olup olmadıkları konusunda size güvence veremem; ama bana mevsuk görünüyorlar» (Bkz. Belge no.2 ve 2A).
Belgeler, İngiltere Dışişleri Bakanlığında büyük bir ilgiyle izlenmiş; Doğu Masası yetkililerinden D.G. Osborne, 14.3.1922 tarihinde şu derkenarı kaleme almıştı:
«… Belge B ve C’deki işaretli pasajlar ilgi çekicidir. Padişah, Yusuf Kemal’in valizinden çalınan belgelerin suretlerini bize göndermekle, aralarındaki ilişkilerin durumunu en iyi biçimde gösteriyor. Rusların Anadolu’da neden maden imtiyazları istediklerini anlayamıyorum. Kendi ülkeleri işlenmemiş maden kaynaklarıyla doludur. Herhalde Türkiye üzerindeki kıskaçlarını daraltmak ve bizi içeriye sokmamak için olsa gerek…» (Bz. Belge No:3) Görüldüğü gibi, İngilizler, bu belgelerin mevsuk olduklarına inanıyorlar. Belgeler mevsuk olsun olmasın, son Osmanlı padişahı Vahidettin bunları gerçekten çaldırarak, Türkiye’yi işgalinde bulunduran düşman bir ulusun diplomatik temsilcisine göndermişse, ulusal akıma ve yurdu kurtarma çabalarına hıyanet etmiştir.


Belgeler
Belge No. I : Vahidettin’in çaldırdığı söylenen belgelerin metinlerini kapsayan dosyanın ön sayfası.
Belge No: 2 ve 2A : İngiltere’nin İstanbul’daki Yüksek Komiseri Sir Horace Rumbold’un, İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon’a belgelerle ilgili olarak gönderdiği gizli mektup.
Belge No: 3 : İngiltere Dışişleri Bakanlığı Doğu Masası yetkililerinden D.G. Osborne’un belgelerle ilgili derkenarı.
NOT : Bu yazıdaki belgelerin fotokopileri Londra’daki İngiliz Devlet Arşivi Genel Müdürünün müsaadesiyle Belleten dergisinin 154. Sayısında yayınlanmıştır. (Dr. Salahi R.Sonyel, Son Osmanlı Padişahı Vahidettin ve İngilizler, Belleten Nisan 1975, no : 154 s.264)
Bu konuya eski Bahriye Nazırı ve daha sonra San Remo’da kendisine katılacak olan Seryaveri Avni Paşanın sözleriyle son verelim: «Avam tabakası arasında bile Vahidettin’den daha şaşkını, bütün tarih ve edebiyat alemi içinde aransa bulunamaz!..»


Bir sonraki paylaşımımızda Vahidettin’in Atatürk’e verdiği iddia edilen altınlar ve para konusunu anlatacağız.


Tüm değerli Arkadaşlarıma güzel, huzurlu başarılı ve sağlıklı bir gün dilerim.
Sevgi ve Saygılarımla…

30.04.2020 saat 05.30

Digər xəbərlər
12:23 92 fərdi evdə 400-ə yaxın sakinin yaşadığı bu kənddə qaz açılışı oldu - VİDEO
10:04 COP29-da bu saziş olmalıydı, əvəzində Bakıya "hücum" edildi...
10:01 Ukrayna Rusiyanın nə qədər ərazisinə nəzarət edir?
10:00 Paris Sazişinin 6-cı maddəsi tam təsdiqləndi
09:52 Vətəndaşların NƏZƏRİNƏ: bu əməliyyatı pulsuz etdirə bilərsiniz - VİDEO
09:50 Avropa İttifaqı ABŞ-ın TORUNA DÜŞDÜ - Böyük qaz böhranı qapını kəsdirir
09:47 Yaxşı yatmağa kömək edəcək 3 "ŞAH" MƏHSUL
09:46 COP29-un yüksək təşkilinə görə Azərbaycana təşəkkür edildi - QƏTNAMƏ