Amerikalı'nın biri Türkiye gezisi yapar, İç Anadolu Bölgesi'nde gezerken, bir elma ağacından koparıp, tadına çok yabancı olduğu yediği ekşimtrak tattaki elmaya aşık olmuş. O bölgedeki iklim, toprak özelliklerini inceleyip notlar alıp; Amerika'da aynı özelliklere sahip bir yer aramaya koyulmuş.
Uzun bir arama sonucunda bulmuşta.
Heyecan içinde elma fidanlarını dikip, merakla yetişmelerini beklemeye başlamış. Yıllar sonra elma ağacı ilk elmalarını vermiş. Amerikalı, bir elma koparıp yemiş; hayır, dilinin aşık olduğu o ekşimtrak tat yok. Umutla başka
bir elmayı tatmış, gene o tat yok. Bütün özellikler aynı ama sonuç aynı değil.
Durumu merak etmiş, uçağa bindiği gibi soluğu Türkiye'deki o aşık olduğu elmanın olduğu yerde almış.
Yaşlı bir amcayı bulup durumu anlatınca yaşlı amca cennetten çaldığı yüzündeki hoş gülümseyemeyle: " Bak oğlum, burada yaz zamanı bir rüzgar eser, bizim buradaki elmalar dediğin o ekşimtrak tadı oradan alır."
Yani, yemişim senin Amerika'daki toprağını iklimini dememişte; terbiyeli bir şekilde: Esas meselenin, toprak tahlili, iklimi hikaye esas meselenin; kırk yıl düşünsen akla gelmeyecek, yazın kısa süreli esen bir rüzgar olduğunu söylemiş.
Ege açıklarında yapılan NATO tatbikatı gereği çıkarma gemileri ile tatbikat gereği kıyıya asker çıkarılacak.
Aralarında bir Türk Generali'nin de bulunduğu generaller, haritaları ve iklim koşullarını belirten raporları masaya koymuşlar kafa kafaya verip çıkarma tarihini kararlaştırmaya çalışıyorlar.
ABD Generali, iklim koşullarına da en uygun olduğu raporlarla da sabit olan zaman ve yeri belirleyip yanındakilere belirtir.
Türk General; kesinlikle olmaz diyerek karşı çıkınca, oradaki generaller nedenini merak edip nedenini sorunca ; Türk General: O belirttiğiniz yerde söylemiş olduğunuz zamanlarda kocakarı soğukları başlar, soğuk olur, dalga yapar, çıkarma gemilerinin kıyıya yaklaşması zor olur, diyerek cevap verir.
Mesele, çıkarma bölgelerini en iyi belirleyen harita ve en hassas iklim hareketlerini belirten raporlar değil; esas mesele kocakarı soğukları.
Gencin birisi, testi ustasının yanında çırak durmuş. Gel zaman git zaman işi iyice öğrendiğini düşünüp, ustasının karşısına dikilerek; artık yanından ayrılıp kendi işyerini açmak istediğini söyleyip icaze ister. Ustası, oğlum daha öğreneceklerin var, biraz daha yanımda kal dese de ikna edemez.
Usta olduğuna inanan genç dükkanını açar. İlk testilerini yapar, testilerine gururla tek tek bakarak kurumasıiçin güneşe koyar. Güneşi gören testiler belirli bir süre sonra çatır çatır çatlamaya başlar.
Belki ilkinde bir hata yaptım diyerek ikinci testileri yapar. İkincilerinde akıbeti aynı olur.
Çok zor gelse de, mecburen de olsa da soluğu ha bugün ha yarın gelir diye onu bekleyen ustasının yanında alır ve durumu anlatır.
Utası gayet babacan bir tavırla: Bak oğlum der, sen çoğu şeyi öğrendin de bir önemli konu kaldıydı, o yüzden ben sana kal devam et dedim. Testileri yaptıktan sonra daha çamur halindeyken, güneşe koymadan, testideki ufak delikleri kapatmak için testinin her tarafını üf püf diye üflersin. Eğer bunu yapmazsan o ufak delikler güneşi görünce büyüyüp testinin çatlamasına yol açar.
Türkçemize yerleşen püf noktası tabirinin kısa hikayesi bu şekilde.
Mesele, usta olmak, usta olduğunu zannetmek değil;
Mesele üf püf diyerek üflemek, nereye nasıl üfleyeceğini bilmek, yani püf noktası!
Esas konuya altyapı olsun diye yazdığım hikayeler bence yeterli.
Esas mesele, püf noktası dediklerimizin özünü, günümüze uyarlayalım.
Hatırlayanlar bilir; S400'lerin aktif hale getirilemeyceğini ta S400'ler gelmeden önce söylemiştim. Daha sonrakiyazım da bunu tekrar belirtmiş, aktif olmasa da gerektiğinde aktif edilebileceğini, alınmasının bizim yapacağımız bu tür
silahlar için zaman kazandırdığını yazılarımda belirttiğim gazetenin ve beni takip edenlerin hafıza arşivinde saklıdır. Şükür ki yaşananlar beni haklı çıkardı.
zamanla ona da gerek olmayacağını ABD, S-400'leri Demokritos'un kılıcı gibi tepemizde tutup, her ortamda dile getirip, psikolojik olarak baskı altına almaya çalışıyor. S400'ler bu kadar önemliyse diğer NATO ülkelerinde ne silahlar var.
Demek ki S400'lerin bir ülkede bulunması değil, S400'lerin bulunduğu ülkenin Türkiye olması önemli.
Bize belirtilmek istenen bu.
Ama bence esas mesele bu da değil!
ABD, Afganistan'dan, başındaki para babalarının baskıları sonucu Suriye'deki Kürt Devleti kurma konusuna enerji ve para harcamayı tercih ettiği için ayrıldı. ABD, artık İki yere para ve enerji harcayacak durumda değil.
Esas mesele: S400'leri gündemde tutarak, Kafkaslar'da bulunacağımız etkinlikleri önlemek; Suriye'de kurulmak istenen Kürt Devleti'ne koyduğumuz direnci kırmak için S400'leri, fren, psikolojik tehdit aracı olarak kullanmak.
Bunu en güzel bu hikaye açıklar:
Ülkenin biri işgal edilir. Kral, işgal kuvvetlerinin saraya doğru ilerlediğinin haberini alır. Yaverine çabuk bana maliye bakanını bulun der. Maliye bakanının hazineyi alıp kayıplara karıştığını duyduğunda, gülümseyerek: "Ne vatansever, ne akıllı adam, hazine düşman eline geçtiğinde bomboş olduğu anlaşılmasın diye hazineyi kaçırmış. Büyük rezaletleriönlemek amacıyla küçük rezalet oluşturmuş."
ABD'nin tam olarak yaptığı bu: Politikalarında, stratejilerinde, uzak yakın zamanlı planlarında doğabilecek;
BÜYÜK REZALETLERİ ÖNLEMEK İÇİN KÜÇÜK REZALETLER OLUŞTURUYOR!
Gelelim İran'a; Azerbaycan sınırında kendi bünyesindeki Türk kökenli askerlere kuru sıkı mermi vererek yaptığı tatbikat ise manidardır.
İran Devleti'nin şu aralar yaptığı tatbikatın önceden planlanan rutin bir tatbikat olduğunu bize kimse inandıramaz.
Asıl mesele:
Zengezur Koridoru'nun Türklerin eline geçmesi sonucunda, Ermenistan'la bağlantısının kopacağından, bu koridordan Türklerin istediğini izinsiz geçirme yetkisine sahip olmasından, bundan da diğer Türk Devletleri'nin
birbiriyle bağlantısı sonucu oluşacak güçten doğacak yalnızlığından ve
kendi sınırlarında yaşayan Güney Azerbaycanlı kardeşlerimizin özellikle Karabağ Savaşı'ndan sonra artan milliyetçilik duygularının iyice kabarmasından ve başa çıkamayacak duruma gelmesinden korkuyor.
Bir de onların hesap edemediği asıl meseleden öte asıl mesele, püf noktadan öte püf nokta var.
Türk Milleti, Devletine, Bayrağına bağlı, en olmaz zamanlarda olurları olduran bir millettir.
Aynı zamanda vatanının her köşesindeki rüzgar farklı estiği gibi kalbine kalbine eser. Kocakarı soğukları çıkmasa kendi çıkarmasını da, o soğuklardan acı biber yetiştirip yedirmesini de; üstelik, kime, ne zaman, nereye, nasıl üfleyeceğini de püfleyeceğini de; gerekirse Güneş olur, ateşiyle çatır çatır çatlatmasını da bilir.
Uzmanlar tarihi yazının bulunmasıyla başlatır ama bunlara yaptığına da yazıdan önce başlayan yani tarihten öceki tarihte şahittir.
Tarihten önce bile biz vardık.
Sağlık, huzur, saygıyla kalın!
Hasan Barın.
ATESH,AZ