Sovyetlerin, Stalin faşizmine dönüştüğü gün , ayrılmıştı el obadan , yurt yuvadan ailelerimiz. Onlar yıllarca vatan sevgisini kulağımıza fısıldadılar, bir terennüm edasıyla dinlettiler bizlere meğer nakş etmemizi istemişler bütün dimağımıza.
Gün geldi “geri qayıtma” hedefleri hayale dönüştü, bir hayal uğrunda ömürlerini harcadılar. Ağızlarında veten son sözleri oldu, göçüp gittiler bu dünyadan yüreklerindeki hasretleriyle..
İkinci kuşak devralmıştı bu hayal nöbetini, yılmadan savuna geldiler hiçbir zaman kavuşamadıkları hayallerini.
Sovyetler Afganistan’ı işgal edince sanki hayallerde işgal edildi.. “o gün de birgün gelecek “ umuduyla yaşadılar. Her biri sineme üç hane söz geldi diyerek , esaret edebiyatı yarattılar adeta.
Üçüncü kuşak olan bizler, bu esaret edebiyatının çocukları olarak büyüdük. Hayal mi? Ütopya mı?, tartışmalarından bazen ümitle, bazen de umutsuzluğun verdiği acıyla ayrıldık.
“O gün” olacak mı ?... diye çok şiirler yazıldı çok mugamlar söylendi, bizim dünyamızda. Hüzünlü bir yurdun hazan çocukları gibi savruladurduk ümitlerimizle dört bir yana.. Elmas’ın dediği gibi “ölmek mi yaşamak mı ya ümide bel bağlasam, yada yurdum için oturup biraz daha ağlasam” bununla bazen ümide koştuk , bazen de umutsuzluk duvarında mahkum olduk.
“ Azerim, baycanım , yazık günah ay canım. Elese sene qurban bu canım . Bak Allah’ın işine esirdi Azerbaycan’ım. “diyerek isyan ettik.
Yada, “O gün olacak mı üç renkli bayrağın göy hazerde dalgalansın, göy çemenni yaylalarda erkeğin qızın, yene özgürce sevdalansın.” dedik. Daha niceleri, yazılanları yazılmayanları… Kafkaslardan esen yellere emanet ettik.
Sevda mektuplarında sevgiliye yazılmış ,özlem duyguları gibi bir birimize yazdık, yetmedi , kağıda yazıp Aras’a attık. Kür ile kavuş Hazere götür dedik.
Umudun bittiği yerde. Odlar yurdundan bir ışık doğdu. Adı 20 yanvar dı.
O ‘gün bizde anladık ki, artık bu esaret edebiyatından kurtuluyoruz. “kutlu ölümler” “kutlu doğumları “ müjdeler. Kutlu ölümler Bakü’nün sokaklarında tanklar altından dünyaya özgürlüğü müjdeliyordu. 20 Ocak “O” gündü . Azerbaycan oğulları, kendi toprakları için, üç renkli ay yıldızlı, Albayrağ’ı kanları ile boyayarak ölümsüzleştiler. Şüheda toprağa düşüyor, “toprağı sıksan şüheda fışkırıyordu”. Bizlerde Sıhhiye Meydanında ki Zafer anıtına koşmuştuk. Annelerimizin sandıklarında çeyiz gibi miras olarak sakladıkları üç renkli ay yıldızlı bayrakları çıkarmanın zamanı gelmişti.
Giderayak, zalimin son zulmü çok acımasız oldu. Sadece bizler değil, karanfiller de ağlıyordu. Ufukta görünen bağımsızlık güneşiydi. Karanfilin hüznü sadece şehitlere değildi , belki de “Karabağ’da öksüz bırakacağı h(x)arı bülbüleydi. Şimdi karanfilinde bizimde ortak hasretimiz, esaretimiz, bağrımızın ortasındaki yaramız, Karabağ’ımızadır.
Toprağı tekrar özgür vatan yapan eyy ölümsüz şüheda Akif’in dediği gibi, “gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın”
20 yanvar bağımsızlık güneşinin , ufukta belirdiği son kara gündür.
Bu kara günü hepimiz için aydınlığa çeviren ölümsüz vatan evlatları ruhunuz şad olsun.
Sizin bıraktığınız ,bağımsızlık ruhu , er geç, Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü ile tamamlanacaktır.
Sizden yadigar Karanfiller, Karabağ’ın harı bülbülleri ile kucaklaşacak ve biz onları kucağımıza alarak size koşacağız. “ O gün”ler çok yakındır.
Mehmet Giyas AzeriTürk
Ankara, Türkiyə