OSMANLI TARİHİ BOYUNCA TÜRKLERİN YAŞADIĞI ACILARI, BU GÜN “OSMANLICI” GEÇİNENLERİN, “TÜRK MİLLETİ” YERİNE “OSMANLI MİLLETİNDENİM” DİYENLERİN ÖVÜNMESİ(!) GEREKEN GERÇEK TARİHİ ANLATIYORUZ …
Kaymakam Kemal Bey’in Son Osmanlı Hükümdarı Vahidettin’in, Sadrazam Ermeni iddialarını araştırmak amacıyla kurdurduğu, Sadrazam Damat Ferid’le birlikte İngilizlerin verdiği listeler ve Ermeni örgütlerinin kumpasları ve Gayrı Türk hakim ve savcıların bulunduğu mahkemelerde yapılan düzmece yargılamalar ile ilgili paylaşımımız üzerine bize “Ermenilerin Tarihi ve Osmanlı’daki durumu, Sultan Vahidettin ve Damad Ferid ile ilgili sorular geldi. Bu gün Bayburt Kaymakamı Nusret Bey’in idamını anlatacaktık. Ancak Milli Şehidimiz Nusret Bey’in idamını bir sonraki paylaşımımıza bırakarak “Ermenilerin bir milyon’dan fazla Türk’ü katledecek kadar bir kine neden sahip oldukları” ile ilgili soruya cevap olması bakımından Ermenilerin tarih sahnesine çıkışından Ermeni olaylarının başladığı 1870 yılına kadar olan Ermeni Tarihi kısaca anlatacağız.
Tarihimiz vatanımızdır. Tarihte bize ait topraklarımız üzerinde ortaya atılan gerçek dışı iddialar yeterince cevaplanamamaktadır. Sosyal Medya, Bloglar ve siteler başta İnternette dolaşan bilgi kirliliği ve uydurma kitaplar ile vatandaşlarımız zehirlenmekte Ülkemizin doğusunda ve Güneydoğusu başta Ermeni ve Kürt devleti kurulması yönünde talepler ve iddialar sürdürülmektedir. Bu yürütülen faaliyetlerin temelinde ki iddialar Tarihseldir. Bu ihanet oluşumları “Bu topraklar tarihte bizimdi bizde geri istiyoruz” diyorlar.
Bu iddialar doğru bile olsa “bizim atalarımız da binlerce yıl 44 milyon km2 de cihan devletleri kurmuşlar dünyaya hükm etmişler. Bizde bu günkü Vatan toprağımızın 50 misli olan o toprakları geri istiyoruz” diyebilir miyiz?
Kaldı ki bu ihanet oluşumlarının hak iddia ettikleri topraklar 10.000- 15.000 yıldır Türk kavim devletlerinin kendilerine yurt tuttuğu topraklardır.
İngiliz Başbakanı W. Churchill “Ne kadar Geriye bakarsanız, o kadar ilerisini görebilirsiniz.”diyor. Bu sebeple Batı 1000 – 2500 yıllık tarihini 5000 yılı çıkarmak, Hindistan, Asya, Türkistan, Anadolu, İran ve Ortadoğu’da Türk varlığını silmek yerine kendi varlığını monte etmek için Hint — Avrupa nazariyesini icat etti. Atatürk’ün ebediyete intikalinden sonra bizim sözde milliyetçi tarihçilerimizin önderliğinde Batının temelsiz baştan sona yalan bu Hint Avrupa –Ari – Aryan nazariyeleri(Teorileri) Tarihin bir gerçeğiymiş gibi kabul edildi ve Mete Handan öncesi reddedildi. Üstelik, bu Türkçülük adına yapıldığı gibi Batı’nın uydurma nazariyeleri savunuldu.
Halbuki Türklükten,Türkçülükten, bahsediyorsak Mete Handan başlayarak bu güne gelen sınırlı tarih ile övünmek yerine Son buzul çağından bu yana tüm dünyaya medeniyet saçmış olan gerçek Türklerin tarihini aydınlatmak Anadolu’da Asya’da Hindistan’da Rusya ve Avrupa’da Türk tarihinin izlerini ortaya çıkarmak, dağlara, ovalara, nehirlere vurduğumuz Türk Mührünü belgeleriyle ortaya çıkarmak, Batı’nın Hint Avrupa, Ari, Aryan, gibi gerçeklere aykırı iddialarını benimsemek yerine yerle bir ederek, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni çökertmeyi amaçlayan maddi ve manevi her türlü bölücü ve yozlaştırıcı çalışmalara karşı cevap vermek, En azından Anadolu’nun ve Ortadoğu’nun büyük bir bölümünün Tarihteki Türklüğünü ispat etmek mecburiyetinde değilmiyiz?
Başka bir deyişle bu yapılacak çalışma, memleketimizi ve Türklüğümüzü korumak için Batı’nın uydurma ve iftiralarına eşit silahların kullanılmasıyla verilen bir savaşın başlangıcı olmalı Türk tarihi 1937 ikinci Türk Tarih Kongresinde olduğu gibi yeniden ve heybetle ayağa kaldırılmalıdır.
Bizimle birlikte sayısı sadece bir tek elin 5 parmağı kadar etmeyecek arkadaşlarımız ve ağabeylerimizle 40 yılı aşkın verdiğimiz mücadele sonucunda tarihimizin en eski çağlarına doğru yavaş bir gidişat başladı. Bundan on- on beş yıl öncesine kadar “Mete Han’dan öncesini anlatmamızın temelsiz iddialar olduğunu” söyleyerek bize karşı çıkan Tarihçilerimiz bu gün en azından “SAKA-İSKİT-MASSAGET- SARMAT- KİMMER’leri Türk saymaya Anadolu’nun Eskiçağ tarihini M.Ö.800’lere kadar getirmeye” başladılar. Bu bizim için yeterli değildir. Türk tarihinin üzerine monte edilen tüm fanusları parçalamak tarihin bütün gizemli kapılarını açarak Asil Milletimizin maruz kaldığı tüm saldırıları sonlandırmak gelecek nesillerin, alnı açık başı dik bir şekilde huzur içerisinde yaşamasını sağlamak mecburiyetindeyiz.
DÜZMECE ERMENİ TARİHİ
Değerli Arkadaşlarım,
Ermeni tarihi, 1820’lerde Anadolu’ya gelerek 70 yıl boyunca Ermeniler için devrin en güzel kolejlerini açan binlerce okuyanını Amerika’da doktora yaptırarak ve dünya kamuoyunda önemli yerlere taşıyarak dışarıda ve içeride yoğun faaliyet halinde bulunan Amerikan misyonerleri tarafından yazdırılmıştır. Ermeni tarihi olmadığı için bu tarihi yazacak tarihçi bulunamamış bir kilise papazına ısmarlama olarak yazdırılmıştır.
Nitekim daha sonra Ermeni tarihinden bahseden ve hemen hepsi kiliseye mensup olan ilk tarihçilerin birçoğu, Ermeni değildir. Bunlar tarihlerini kendi dilleriyle ve daha ziyade Yunanca veya Süryâni dili ve yazısıyla yazdılar. Bir kısım Ermeni tarihçileri de bu yabancıların eserlerini Ermeniliğe mal etmeye çalıştılar. (1)Menşe itibarı ile Ermeni tarihçileri olarak takdim edilenler ise tamamen kilise mensubu olup, tarih yazıcılığında Yunan ve Asurî tarihçilerini izlediler.
Daha sonra bu senaryo çerçevesinde Batılı birçok tarihçi ilim adamları ve Ermeni yazarlar tarafından, çok yönlü araştırmalar yapılmasına rağmen, “Ermeni” adının nereden geldiği, menşei itibarı ile Ermenilerin kökeninin ne olduğu, hâlâ netleşmiş değildir.
En eski tarih belgelerinde, «Ermenistan» ismine rastlanmadığı gibi, ilk belgelerden olan Asur Salnamelerinde «Ermenistan» adının bulunmadığını ifade eden Krayblis, eski İran tarihlerinde bile «Ermenistan» adına tesadüf edilmediğini söyler. (2) Bu çalışmalar gösteriyor ki, Ermeni milleti ile eski ve yeni Ermenistan arasında tarihi bir bağ bulmak oldukça güçtür.
Ermeniler eskiden beri kendilerine Haik, memleketlerine de Hayk veya Hayastan adını verirler. Armenya tabirini kullanmazlar. (3) Yine aynı şekilde Ermeni asıllı rahip G. Alişan «Hayk”, ulusumuzun sözlüğüne göre Hay isminin küçültülmüşüdür. “Hay” da ulusumuzun ismidir. Milletimiz kesinlikle yabancıların isimlendirdikleri gibi “Armen” değildir. (4) “Armenia” yaşadığımız coğrafya’nın adıdır” ifadesini kullanır.
Ermenilerin menşei hakkında kesin bilgiler olmamakla birlikte onlar hakkındaki bilgiler çeşitli rivayet ve Ermeni tarihi yazan papazların mitolojik hikâyelerine dayanmaktadır.
Tarihte Ermenistan adıyla isimlendirilen bölgenin sınırlarını kesin olarak belirlemek bile mümkün değildir. Çünkü tarihte Ermenistan diye adlandırılan yerin sınırları bile zaman zaman değişik olarak gösterilmektedir. Batılı tarihçilerin tanımlamalarına göre Batıda Anadolu, Kuzey de Kafkasya, Gürcistan Doğuda Azerbaycan ve İran, Güney batıda ise Irak arasında kalan bölgelerde yer değişten aslında fazla bir yer kaplamamış gezici bir topluluğun yüksek yaylalarda yaşadığı toprak parçasına bu gün için “Ermenistan” adı verildiğini istenildiğini söyleyebiliriz.
Ermenistan denilen bu gezici alanın topoğrafik yapısı, irtifa (yükseklik) bakımından genellikle civar ülkelerden yüksek olup, yukarıdan bakıldığı zaman, kendisini çevreleyen beldeler arasında volkanik kütlelerden oluşan bir ada görünümündedir. Bu görünüşüyle Ermenistan, İran’a uzanan büyük dağların yer aldığı değişik kısımlardır. (5)
Manna (İlk Azərbaycan dövləti) » Ixlas.Az Haqqı deyə-deyə tək ...
Armenya adı tarihte ilk defa, MÖ. 518 yılından kalma Bahisten yazıtında geçer. Bu yazıtta Ergani-Elazığ bölgelerinde ayaklanan bir kavim olan Armana ve Arminiadan (6) bahsedilir. Bu adın ârâmice Yukarı-EI / Ülke sözünden çıktığı da belirtilir.
Heredot (M.Ö. 485 – M.Ö. 424) ve Strabon (M.Ö. 63 – M.S. 23) un açıkça yazdıkları gibi “YUKARI MEMLEKETLER – YÜKSEK ÜLKELER” manasına gelen “ARMENİA” adı, Dicle ve Kızılırmak Nehirlerinin kaynakları ile Fırat Nehri’nin ilk büyük dirseği arasında kalan topraklara verilen bir addır. Aslında Tercan-Kiği ve Palu, bu toprakların sınırları dışında kalmaktadır. (7)
F. Kırzıoğlu, Ksenofon’un, MÖ. 401-400’de geçtiği Doğu Anadolu’yu anlatan Anabasis adlı eserinden naklen Yukarı- Ülke adının önce Romalıların daha sonra Bizanslıların Kızılırmak doğusuna verdikleri Yüksek-Ülke anlamındaki ad ile aynı olduğunu; Yunus Emride geçen Yukarı-Eller deyiminin de yine aynı anlamda Fırat-Hazar Denizi arasına alem olduğunu ifade eder. (8) Eski Yunanlı ve Romalı müellifler ile Bizans ve İran kaynakları bahsedilen coğrafya için Armenyâ/Armenien(Armenyalı); adını kullanır. (9)
ERMENİLER BİR MİLLET DEĞİL CEMAATTİR
M.Ö. 188 yılında bir Roma uydusu olan Yüksek Ülkelere kral atanan İran soyundan gelme 1. Artakstos (M.Ö. 188-159) bu bölgeyi her fırsattan faydalanarak Malatya’dan Hazar Denizine kadar büyütmüştür. Eski Rum, Roma ve İran kaynaklarının bu bölgede yaşayan toplumlara taktıkları “Armenian-Armenyalı”, adı Selçuklular v onlardan sonra gelen devletler tarafından Ermeni (Ermenli) haline getirilmiştir. M.S. 301 yılında Hıristiyanlığı kabul ederek cemaat halinde yaşayan “Hay” toplumu ise “Ermeni” adını hiç benimsememiştir. Onlar M.S. 286-405 dönemindeki Rum, Latin ve Süryani kroniklerinde de belirtildiği gibi, kendilerine yüksek memleketlerin M.Ö. 7. yüzyıldan beri hâkim elemanı olan Saka’ların adından alınan “Aşkenaz milleti” veya 58 — 428 döneminde Türkistan’dan göçen Türklere dayanarak “Torkomyan-Torkoman-Türkman-Torkom ırkı” adını vermişlerdir. “Hay” ırkı adını da kullanarak memleketlerine “Hayasdan” demişlerdir. Bu sebeple Hay topluluğu geçmiş yüzyıllarda kalmış birçok kavim ile irtibat halinde bulunduğu için karmaşık bir dile sahip olsalar da kullandıkları dil yani Ana dilleri Türkçe olmuştur.
NE YAZIK Kİ MENŞE TÜRK OLAN TOPLULUKLAR BİLE TARİH BOYUNCA “DÜŞMAN MİLLET” OLARAK KARŞIMIZA ÇIKARILMIŞTIR
Roma çağında Kızılırmak kaynaklarından Hazar Denizine, Kafkaslardan Musul’a kadar uzandığı abartılan Armenia (Yüksek ülke) de yaşayan toplumların en büyük bölümünü teşkil eden Saka’larla Arşaklılar’ın tarihi destanları olduğu bilinen “dede korkut oğuznameleri”nde anlatılan durum daha başkadır. Oğuznameler’de Hamid/Diyarbakır, Mardin ve Şirvan’ın Kuzeyindeki Derbend (Demirkapı) ile Fırat Nehri Batısında ve Trabzon (Turabozan) ile Gürcüstan’a komşu olan yerlere “OĞUZ ELLERİ” denilmektedir. (10) (Türk tarihinin bu devrelerini ileride daha ayrıntılı olarak paylaşacağız)
Şemsettin Sami’de Kamus-ül A’lam’ında, Orta Anadolu’da yaşayan Ermenilerin Türkçe konuştuklarını, ancak din bakımından Hıristiyan olduklarını ve bu nedenle Ermenilerin eskiçağda Kapadokya ve Ege’de değişik adlarla yaşayan Eskiçağ Türk kavimlerinden olması ihtimali üzerinde durur. (11)
Dr. Arın Engin de Ermeni adında bir kavim olmadığını, bunların Doğu Anadolu’nun dağlık bölgelerinde yaşayan ve Türk kavimleri olan Hititler, Kürtler ve Urartular arasında kalıp, bu kavimlerle dilleri ve gelenekleri karışmış bulunan bir topluluk olduklarını ileri sürer. (12)
Fahrettin Kırzıoğlu, (13) Edip Yavuz (14) ve Abdurrahman Küçük (15) gibi bazı araştırmacılar, özellikle Türkçe’ den başka bir dil bilmeyen Ermenilerin Türk olması lazım geldiğini söylerler.
ERMENİLERİN KONUŞTUĞU DİLLERİN TEMELİ TÜRKÇEDİR
Sevgili Okurlar,
Nitekim Ermenilerin dilleri menşeini teşkil eden Türk kavimlerinin daha sonra temas halinde bulunduğu Asurîlerin, Türk kavim devleti Part’ların ve Yunanlıların tesiri altında geliştiği Ermeniler zaman zaman Farsça, Rumcadan etkilendiği, halkın kullandığı Ermenice’nin Hristiyanlıktan evvel zengin bir lisan olmadığı söylenmektedir. Nitekim Le Normand bu hususta:
“Ermenice, İran grubunun bir lehçesi ile mütenazır olarak Zend ve Farsça ile teşekkül etmiştir. Eski şeklini bize gösterecek hiçbir eser yoktur” diyor.
Delegarde, Goshce, Windischmann, Peterman da aşağı yukarı aynı hükme varırlar.
Diğer bir kısım bilim adamları ise, Ermenicenin aslen Turanî bir dil olduğunu, daha sonra Farsça ve Rumcanın tesirinde kaldığını söylerler.
Ermenicenin bir yazı ve edebiyat dili olması İncilin tercümesinden sonradır. Bu dile Kırapar yazı dili veya eski dil denmiştir. Daha sonraları bilhassa Yunanistan’a gidip tahsil gördükten sonra memleketlerine dönen Ermenilerin tesiriyle ve daha çok ayinler, ilahiler ve dualar yoluyla Ermenice büyük ölçüde Yunancanın da tesiri altında kalmıştır.
Ermeni alfabesi 38 harften ibaret olup, din adamlarından Mesrop tarafından V. yüzyılda ihdas edilmiştir. Mesrop alfabesi veya Danyelli denilen bu yazının, Yeni Sey ve Göktürk oyma yazısı ile benzerliği vardır.
11 harf tamamen Göktürk alfabesine benzer. Kırapar (Gırapar) denilen ve Turanî unsuru bol olan Ermenice bu alfabe ile yazılmıştır.
Devam edecek
12 Nisan 2020 Saat 9.30
TANER ÜNAL