Bir ay önce kaybettiğim, bana öğretmenliği öğreten, babam gibi sevdiğim, acısını, yokluğunu yaşadığım, rahmet ve minnetle andığım; Fevzi YAVUZ'a itfafen
Tarih 13 Eylül 1996
Ögretmenlikte ilk atamam yapılmış. Saat öğle suları, göreve başlamak için Konya'nın Kadınhanı İlçesine gelmiştim. Belirli bir süre görev yerim Yağlıca Köyü'ne gelmek için bir süre araba bekledim. Uzun bir bekleyişten sonra başka bir köyün arabası beni köye getirdi, ve okulun önünde indirdi.
Aslında köy çocuğu olmama rağmen ne zamandır görmediğim bir okul profili karşımdaydı. İçeri girdiğimde okulda ummalı bir çalışmaya rastladım. Okul boyanıyordu.
Hiç unutmam, bahçenin girişinde sol tarafta sandalyede oturan üstü başı boya olmuş orta yaşlı ama ben gibi tıfıla göre yaşlı sayılabilecek, sol elinde yarıya kadar içilmiş maltepe olan birine, müdürün yerini söylemesi umuduyla müdürü sordum.
Meğerse, sorduğum kişi mesleğimde çok etkili olacak, aynı zamanda babalık yapacak kişiymiş.
Aynı zamanda, olupda, boya, temizlik, öğretmenlik, inşaat yaparken giydiği resmi elbiseler farklı olduğundan ben boya yaparken ki resmi giysili haline rastlamışım.
Müdürüm Fevzi Yavuz
Halâ görüştüğüm, bayramda seyranda ben aramadan o beni arayan babam gibi sevdiğim Fevzi Müdürüme hala acırım. O mesleğinin son, benim ise ilk iki senesinde ben gibi iflah olmaz bir öğretmen adayına öğretmen yapmak için baya uğraştı. Fevzi Yavuz uğraşmasaydı, Fevzi Yavuz'a değil, Milli Eğitime acıyacaktım. Ben okulun içindeki lojmanda kalmama rağmen son dakika törene yetişirken, o ise beş yüz metre öteden bir buçuk saat önceden okula gelirdi. İkinci senemde Fevzi Müdürüme siz emekli olmadan sizin gözetiminizde birinci sınıfı okutayım deyip ısrar ettiğimi, en sonunda da ısrarımdan bıkıp tamam dediği günü hoş bir anı olarak hatırlarım.
Okuldaki tamir işlerini beraber yapardık. Daha doğrusu; Fevzi Hocam tamir eder, ben ya gel git işlerine bakar ya da onun yaptıklarını aklım beni bekleyen öğrencilerimle işim bittiğinde öğrencilerimle oynayacağım futbol maçında olduğundan seyrediyormuş gibi yapardım.
Ama ikinci senemde hem müdür hem de birinci sınıfa okuma yazma bilgisine sahip oldum.
Sadece Fevzi Yavuz'mu, Söğütözü Müdürü Ahmet Eriş, Demiroluk Müdürü Ali Yaşar'da kırk yılın başı kahvede buluştuğumuzda, okey masasında bile eğitimden bahsedecek kadar eğitimle kafayı bozmuş öğretmenlerdi.
Ben ise genelde beraber olduğumuz bu zamanlarda Fener, Galatasaray muhabbetini daha çok sevdiğimden, muhabbeti eğitimden bu kulvara çekmeye çalışırdım.
Şu an Yağlıca'da görev yapan Ali Yaşar'ın kahvedeki masada (Hala o masayı hatırlarım, ilçedeki kahveye girer girmez orta sıra arkadaki masa) öğrencisine öğretir gibi hala metod olarak kullandığım kolay okuma yazma metodunu anlattığını unutamam.
Öğrencilerimden mühendislerde, öğretmenlerde, polisler, askerler çıktı.
Ama benim için hepside değerlidir. On altı sene geçmesine rağmen hala görüşürüz.
Hepside çok kahrımı çekti.
Aslına bakarsanız Yağlıca'ya ben öğretmenlik yapmadım; Yağlıca bana öğretmenlik yaptı.
Ahmet Eriş; Ögretmenlik yaparken avukat oldu ama bir türlü öğretmenlik sevdasına avukatlık yapamadı. Hala çalışır kaç senelik öğretmen olduğunu sorsanız kendi de bilmez.
Bir gün Ahmet Erişin okuluna gittim. Tam bahçe giriş kapısından gireceğim; " Hasan buradayım" diye bir ses duydum. Sağa sola baktım kimse yok. Tekrar ses gelince, sesin okul girişindeki kavağın tepesinden geldiğini anladım.Neymiş efendim okulda iş kalmamış canı sıkılmış kavak dalları büyümüş bari onları budayayım demiş. Okul yeni yapıldığından, beni içine kilitleseniz bir ay beni çıkarın demeyeceğim ama hiç oturmadığı kaymakamda bile bulunmayan bir makam odası vardı.
Bu üç öğretmenin verdiği gazdan olsa gerek, kendi evimi bir defa kendim boyamadan koca okulu öğretmen arkadaşım Ali Rıza Narcı ile iki defa boyadım.
Sene 2001, birleştirilmiş sınıf okutuyorum. 1.-2
Bir ara beraber çalıştığım öğretmenin tayini çıktı, iki ay yeni ögretmen gelmedi, yalnız kaldım. Birine dersi anlatıp ödev verip diğerine geçiyorum. Bu arada aynı zamanda müdürüm; teneffüstede idare isleri tabiri caizse koşturuyordum. Ben dersteyken başka bir köyden öğretmen arkadaşlar gelmiş, diğer sınıfı sessiz bulup beni orada sanıp o sınıfa girmişler. Sonra şaşkın bir şekilde bulunduğum sınıfa geldiler: "Hocam sınıfta öğretmen yok ama öğretmen varmış gibi sessiz, bizim okulda öğretmen varken bile gürültüden durulmuyor" deyip izahat istediler. Hocam halimi görüyorlar bana yardımcı oluyorlar, durumum buyken bu diye açıklayıp cevap vermeme rağmen şaşkınlıklarına çare olmadı.
Ben her zaman derim!
Fevzi Yavuz, Ahmet Eriş, Ali Yaşar'ın ortasına taşı koysanız en az Hasan Barın olur.
Benim gözünde her öğretmen kutsaldır da köy öğretmenleri daha bir değerlidir; daha bir kutsaldır. Fevzi Müdür'ümünde dediği gibi köy öğretmenliği vicdan işidir.
Yeri geldi otuz metrelik okul girişine kadar kar temizledik, yeri geldi yollar kapalı olduğu için hesabımıza yatan maaşımızı on beş gün alamadık, yeri geldi bir buçuk saat önce okula gelip soba yakmak için sobayla boğuştuk.
Ama öğretmenlik yaptık dediğimiz, minnetle aldığımız yıllardı o yıllar!
Geri gelmeyen tek şeyse malesef zaman!
Bugün günlerden 13 Eylül! Meslekte 25. senemi doldurdum. Kanun değişmezse son senemi çalışacağım. Gerçi kanun değişsede değişmesede kendimi beş senelik öğretmen olarak hissediyorum. Gene emekli olmazdım.
Göreve atandığım ilk gün ilçede herhalde yabancı olduğumdan dolayı milliyetçi bıyıklarından dolayı sonradanda samimi olduğum Türkeş lakabıyla anılan bir amcanın dikkatini çekmişim, beni görmüş ve kim olduğumu sorunca: Benden haberi olan biri Yağcıca'nın öğretmeni diye cevap verince;
"Çocuğa bak okumuşta öğretmen olmuş" demiş. Bunu duyunca öğretmen olarak cebinde sigarası olunca kendini birşey zanneden şahsımın öğretmen olarak baya statü atlayan kibirli tarafımı fena incitmişti.
Aslında doğruydu, zayıf, sakalı bıyığı olmayan yumurta gibi delikanlı, hatta çocuk!
Yıllar geçince geçmişimi okşayan bu sözleri köyünde kırk kişiyi bulamadıkları için cuma namazı kılmaya ve düğünlerde Yağlıca'ya geldiğinde gördüğümde Türkeş'e söylettirir, gülerek maziye dokunurcasına ağız dolusu gülerdim.
Türkeş, beni ilk gördüğünde ne dediydin!
"Çocuğa bak okumuş ta öğretmen olmuş"
Rahmetle andığım Türkeş;
O çocuk okumuş öğretmen olmuş ama;
Mesleğinde 25. senesini doldurmasına rağmen; o çocuk hala öğretmen ama hala çocuk!
Yazımın sonunda Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk ve Fevzi YAVUZ olmak üzere bütün ebediyete intikal eden tüm öğretmenlere Rabbimden Rahmet diler, çalışan çilekeş öğretmenlerimize görevlerinde başarılar diler, büyük-küçük demeden tüm öğretmenlerin ellerinden öperim!
Sağlık, huzurla kalın!