Türk Kültürü'nde at, silah, avrat çok önemlidir. Üçünün de sahibi sadece bir kişidir. Atın kuyruğunu kesmek atın sahibine çok büyük hakarettir. Nitekim Tarık Akan'ın rol aldğı Kan Filmi'nde; bir düğünde Tarık Akan'ın babasının atınının kuyruğunun kesilmesi sonucunda kan davasının başladığını konu alan gerçekçi bir hayat öyküsünden alınan bir anlatım vardır.
Alt tarafı at ve atın kuyruğu diyemezsiniz. Deseniz de kimse sizi takmaz.
Kadının saçına dokunmak ve aynısını yapmak daha ağır bir suçtur ve çok daha büyük olaylara gebedir.
Eski Türkler'de düşman liderine gösterebileceğiniz en büyük yenilgi hakaret ve hakaret savaş meydanında onu yenmektense onun eşini kaçırmaktı.
Gelelim Silaha!
Silah sadece bir kişiye aittir ve emanet verilmez, emanet alınmaz.
Sahipleri ölse de sahiplerinin cesareti ile sembolleşip, ölümsüzleşir.
Mesela Zülfikar deyince insanın aklına Hz. Ali gelir.
Gerek manevi açıdan, gerekse tarihi açıdan önelidir de;
Ama esas önemli olan Zülfikar olmak değil Zülfikarı tutan eldir. O el Zülfikar'ı önemli kılmak istiyorsa; Ya Hz. Ali olacakya da o el sahibi Hz. Ali yürekli olacak. Ancak o zaman zülfikar zülfikar olur!
Günümüzdeki silahlar eskiye göre tabiki daha farklı.
Ama, silah silahtır ve tehdit aracıdır, ve mutlaka kullanılır; ya savaşta ya da tatbikat dediğimiz savaş oyunlarında görürüZ.
Güncel konuya gelecek olursak.
İran, Azerbaycan sınırında; hem Azerbaycan'a, hem içinde barındırdığı Güney Azerbaycalılara hem de Türkiye'ye Gözdağı vermek, Zengezur konusundaki kendi aleyhine alınabilecek olumsuz kararlarda ön almak amaçlı, ben de varım
demek için yaptığı beyhude büyük tatbikat malumunuzdur.
Biz de bu tatbikatı, İran Ünİforması giymiş bozkurt yapan Güney Azerbaycanlı kardeşlerimizin resimlerini kahve içip keyifle seyrederken; ya da İran üst kademe yetkililerinin tehditkar sözlerini tebessüm ederek; dediklerinizi sıkıysa yapında görün diye kendi kendimize konuşarak; İran Üniforması giymiş Türklere güvenemedikleri için kuru sıkı silah verdiklerini kahkahayla takip ettik.
Yaşar Kemal romanlarını bilirsiniz. Duvara asılan av tüfeğinden bahsedilmişse, boşuna bahsedilmemiştir. Romanın bitimine kadar mutlaka husumetli insanı hedef olarak en az bir defa patlar.
Silahınız çıkmışsa mutlaka düşman gördüğünüzün üzerine patlamalıdır; eğer bir ülke sınırında büyük tatbikat yaptıysanız silahlarınızı o ülkeye patlatmalısınız.
Neden mi derseniz:
Bazı silahların geri teperek, sahibinin elinde patlayarak sahibii yaralama hatta öldürme gibi adeti de vardır.
Diyelim ki patlattınız.
Patlattığınız yere de çok dikkat etmeniz lazım. Patlattığınız yer hasmınızın kalbi veya beyni olmalı, yani vurduğunuz hasmınızı yaralı bırakmayacak, öldürecek yerler olmalı.
Özeliikle de Türk'ü vurdun mu öldüreceksin!
Yaralı bıraktığınız Türk veya Türk Devleti ise; yarası bile geçmeden karşı saldırıya geçeceği zamanı; size vereceği ağır zararı bekleyin.
Örnek mi: Kurtuluş Savaşı, Son Karabağ Savaşı...
Bir de güç gösterisi yaptığınız ülkenin kardeşlerine de dikkat etmelisiniz, bir gece ansızın, sessizce, karanlıkta, tenhada, bir yerde hem içerden hem de dışardan kıstırılıvereceğinizi de hesap etmelisiniz.
Şuşa Bildirgesi'de aha orada duruyor. Türkçe bilen İran üst düzey yetkililieri okusun. Türkiye o anlaşmada kimmiş neymiş anlasınlar!
Bunları hesap etmezseniz zafer kazanan ülke değil; köylünün önünde tokat yiyen kaymakam misali, madara olan ülke olursunuz!
Dediğim gibi silah, silahlı güç önemli de esas önemli olan, esas silahlı güç ise;
İcat edilmiş ve edilecek en büyük silah; ölümü göze almış insandır!
Reuters'in araştırmasına göre sadece Türkiye'de bu insanlardan, ordu hariç en az sekiz yüz bin insan varmış.
Ben demiyorum Reuters diyor!
Bu arada, bu tatbikat kepazeliğine sert karşılık veren Azerbaycan Cumhuriyeti'ni ve çaktırmadan soğukkanlılıkla hazır
kıta bekleyen Türkiye Cumhuriyeti'ni kutlarım.
Yazımın bitiminde selam göndermeden edemeyeceğim:
Güney Azerbaycan'a, Güzel Tebriz'ime selam olsun!
Ulu Önder'inde dediği gibi;
Ne Mutlu Türküm Diyene!
Saygı, huzur, sağlıkla kalın!
Hasan Barın;
ATESH,AZ